her şey bir insanı sevmekle başlar , demişti sait faik. bu sözleri tekrar tekrar okuduktan sonra elindeki ince uçlu kalem ile satırların altına ona ait olan o izleri bırakmıştı. o kadar sene geçmesine rağmen değişen tek şey buydu. önceleri satırlara zarar vermek istemezdi. sanki o her dokunuş kitabı onun için daha özel kılıyordu. ama o özel olsun istemezdi. çünkü özel olan her şey onun sonu oluyordu. artık çiziyordu çünkü sonu gelsin istiyordu.
onu tam manasıyla ortaokuldayken tanımıştım. ufak tefek bedeni ile etrafa çekingen çekingen bakardı. herkesi gözlemlerdi. bu gözlemlerinin sonuçları ile konuya dahil olurdu. bu hep böyle olmuştu. bu yüzden benliğini uzaklara itmiş , insanların dedikleri olmuştu. kendi hayatını değil ona verilen emirler ile yaşıyordu , yaşayamadığı hayatı.
doğduğundan beri acı onun peşini bırakmamıştı. varlıklık ailenin ilk çocuğu olma şanssızlığına sahipti. evet bu onun için bir şanssızlıktan ibaretti. normal çocuklar annelerinin ninleri ile büyürken o annesinin lanetlerini dinleyerek uykuya dalmıştı. her gece annesi başında ağlar , babasına lanetler yağdırırdı. böylelikle dünyaya geldiği ilk andan beri ona acının tohumları bahşedilmişti. zamanla o tohumlar büyümüş , ruhunu sarmıştı.
onu ağlarken gördüğüm ilk an kalbimin kocaman bir yangının altında kaldığını hissetmiştim. işte gönlüm o zamandan bu yana o yangınla yanıp tutuşuyordu. bu gönül onunla yanıp kavrulmaya alışmıştı. bir çaresi yoktu , olmasınada gerek yoktu.evet gönlüm uzaktan uzağa yanıp tuttuşmaya çalışmıştı. şikeyet etmiyordu. lakin her şey onun gitmesi ile değişmeye başlamıştı.
dokuzuncu sınıfa geçtiklerinde içten içe sevinmişti , sonunda aynı sınıftayız diye. okula heyecanla gittiğinde büyük bir hüsrana uğramıştı. gitmişti. bu şehir , bu aile onun acısıydı ve artık dayanamamıştı. o an her şeyi yakıp kavurmak istemişti o yüreğindeki yangınla.
üç sene boyunca onu hiç görmemişti. şimdiyse vapurun en üstündeki banklara oturmuş , ayağını demirlere uzatırken yine kitap okuyordu. ağlamak istiyordu. sanki ölecek gibiydi. yıllar sonra karşısında durması... o , nefes alamıyordu.
o kadar yıldan sonra o kumral kıvırcık saçları uzamış , ensesine dökülüyordu. rüzgar saçlarını geriye doğru savururken beyaz yüzünü açığa çıkarıyordu. hala zayıftı. ama boyu birazda olsa uzamıştı. ama ona göre hala kısaydı. hafifçe dudakları kıvrılmıştı bu düşünceyle.
vapur yavaş yavaş ilerlerken o kitabını okumuş , diğeride onu izlemişti. yıllardır olduğu gibi...
eflal.
oy ve yorumlarınızı bekliyorum♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kill our way to heaven [bxb]
Short Story"gidişine hiç hazır değildim , bu yüzden sadece izledim..." bXb küfür , argo ve cinsellik!!!