hızlı fakat ufak adımlarla yürürken aldığı nefese lanetler okuyordu. alışkındı o lanetler okumaya. küçüklüğünden beri kulağından eksilmeyen o cümlelere. zamanla kendiside annesi gibi olmuştu. hiç olmak istememişti ama annesi çok önceden atmıştı o tohumları.
kandırılma hissini daha önceden hiç tatmamıştı. taki bu zamana kadar. bu yüzden nasıl hissedeceğini bilemiyordu. zaman geçtikçe hislerini kaybediyordu. yaklaşık üç yıldan sonra tekrar bu şehirde olmak onun için bir hayli zordu. burdan ayrıldığında o sahte mutluluk duvarını yıkabilmiş , tanımadığı insanlar arasında kendisi olmayı başarabilmişti. şimdiyse tekrar burdaydı ve o mutluluk duvarını inşaa edebilecek gücü yoktu.
kıravatını çekiştirdikten sonra okul bahçesine adımladı. lise son sınıftı artık. vay be diye geçirdi içinden. ne kadar zaman geçmişti üstünden? tören için sıraya yönelirken etraf tanıdık yüzlerle kaynıyordu. daha doğrusu ondan hiç haz etmeyen tanıdık yüzlerle. her zamanki yaptığını yaptı , görmezden geldi. sınıfının sırasını bulup düzgünce beklemeye koyuldu.
o , bu okulda tanınırdı. ailesinin itibari sayesinde. ve bu ondan nefret ederdi. hiçbir zaman tanınmak istememişti veya ön planda olmak istememişti. ama tanrı onunla dalga gecer gibi herkesin gözü üstünde yaşayacağı bir hayat vermişti. babası büyük bir ihaleciydi. şehirdeki çoğu okulun kantinlerin sahibiydi. birde yetmezmiş gibi futbol sahaları , anaokulları ve birde eğlence parkları vardı. şehirdeki birçok ana yer ile bağlantısı olması ister istemez onu gözler önüne seriyordu.
on yedi yaşındaydı henüz. yaşıtlarının çoğunun yaşamak istediği hayatı yaşıyordu. lakin bu onun istediği şey değildi. istediğini alıyor , istediği yere gidip gezebiliyordu. ülkede belkide gitmediği bir şehir bile kalmamıştı. hatta yurtdısına bile çıkmıştı. onu sadece sosyal medya hesaplarından tanıyan veya sadece iki kelam muhabbeti olan insanlar onun için hep istediği her şeye sahip , ne diye hala aile sorunlarını kafasına takar , diye dedikodularını yapardı. ama bilmiyorlardı işte. onlar sadece bakıyorlardı , görmek için körlerdi. göremezlerdi gerçekleri.
birinci ders çoktan başlamıştı. o ise dudaklarındaki küçük tebessüm ile etrafına bakıyor iyi olduğunu göstermeye çalışıyordu. sınıfı ondan hiç haz etmeyen insanlarla doluydu. sadece bir yıl daha sabret diye geçirdi içinden. ama diğer yandanda sabrede ede sabır taşına döndük ulan , diyordu. bir yandan düşünceleri ile boğuşurken diger yandanda not alıyordu. senenin ilk dersi olmasına rağmen hocaları son sınıf oldukları için direkt derse başlamıştı. yorucu bir sene olacağı ilk andan anlamıştı.
duvara yaslanarak , gözlerini sınıf arkadaşlarının üstünde gezdirmeye başladı. cam kenarının en arka dörtlüsüne takıldı bakışları. aslında çok iyi tanırdı onları. içlerinde en sevilen ve en tutulan kişi buraktı. ortaokuldan tanıyordu onu. çok muahbbeti yoktu , olması gerektiği kadardı. beşinci sınıftayken beden dersinde beraber top oynarlardı hatta iyi bir iletişimlerin olduğu söylenebilirdi. ama sonra her ne olduysa burak birden ona karşı soğuk ve öfke dolu davranmaya başlamıştı.
fiziksel olarak bir zorbalık yapmamıştı. ama son sene yaptığı şeyler onun ruhunda , asla kapanmayacak yaralar oluşturmasına sebep olmuştu. şimdiyse burak çok değişmişti. ortaokuldaki o halinden eser kalmamıştı. hafif kalıplı ve uzun boyluydu. saçlarını hala sıfır keserdi. hatta sıfır saç sadece burak için yaratılmış bir saç modeli diye düşündü içinden. kulağındaki demir küpe ve kesin çene hatları ile gayet iyi görünüyordu. zorlada olsa bakışlarını ondan çekebilmişti.
burak'ın yanında oturan cem pür dikkat derse kesilmiş , deliler gibi not alıyordu. her zamanki cemdi işte. sonra gözlerini uyuyan çocuğa kaydırdı. yüzü ona doğru dönüktü ve derin bir uykuda olduğu her halinden belliydi. adını anımsayamamıştı... ama burak ile çok yakındılar, hatta burak'ın sağ kolu denilebilecek kadar yakındılar. siyah uzun saçları yüzüne düşmüştü. yüzünü tam seçemesede uyurken çok güzel görünüyordu. uyurken güzel olan bir insanın güzel olmama gibi bir ihtimali yoktu diye düşünmüştü.
derin düşüncelerini çalan zil bölmüştü. tahtada yazan ödevleri kenara not alırken sınıf ayaklanmaya başlamıştı. o ise sadece öylece duruyordu.
Aslında sadece durmuyordu. yan sınıftaki arkadaşı çiçek'in gelmesini bekliyordu. o sırada ayaklanan burak ile göz göze gelmişti. ne o ne de burak çekmişti bakışlarını geriye. sanki sessiz bir inada düşmüşlerde , pes etmemeye yeminli gibi çekmiyordu ikiside bakışlarını. en sonunda burak'ın arkadaşı onu kolundan tuttup kendisine doğru çevirdiğinde son bulmuştu bu oyun.
o sırada çiçek emre'nin yanına gelmişti. aralarındaki uzayan sessizliği çiçek bölmüştü "bugünlerde pek bir sessizsin. düşünme daha fazla , anlat bana." demişti sakin bir sesle çiçek. evet , bu aralar oldukça sessizdi. emreyi tanıyanlar bilirlerdi onun ne kadar çenesi düşük birisi olduğunu. ama şu anda hiç o havada değildi. aslında sessizde değildi. zihnindeki sesler oldukça diriydi. hatta o kadar diriydiki artık onu delirtecek raddeye gelmişti. buraya gelişi onun için oldukça zordu. üç senedir uzak durmaya çalıştığı konuların içinde bir anda kendisini bulması fazlasıyla tattsızdı. yorgun gözlerini çiçek'e çevirip "yoruldum çiçek." dedi güçsüzce. "bu ruh bu bedene ağır , gücüm yok."
çiçek olayları bilen tek kişiydi ve emreye bu konuda nasıl destek olabileceğine dair hiçbir fikri yoktu. yara gözlerinin önündeydi ama onu sarıp , iyileştirebileceği bir merhem yoktu. emre , çiçek'in sağ omzuna elini koyup hafifçe onu salladı. çünkü emre'nin ruhsuzluğu hemencicik onada bulaşmıştı. "şiiit kendine gel. evet iyi değilim ama olacağım. boşuna mı diyorum ben o kadar iyi diyelim iyi olalım diye," sitem etmişti hafifçe. çiçek ise onun bu haline sadece sakinca gülmüştü.
çiçek emreye uymayı bırakıp eski haline geri dönüp kitaplar hakkında konuşmaya başlamıştı. emre küçüklüğünden beri kitaplara bağlıydı. bu dünyadaki tek hazzı edebiyat ve müzikle ilgilenmekti. çiçek son okuduğu kitap hakkındaki düşüncelerini dile getirirken emrede arada fikirlerini söylüyordu. böyle böyle kısacık olan teneffüsü yemişlerdi. emre'nin dersi beden eğitimi olduğu için çiçek'i sınıfına bırakıp , spor salonuna geçmişti. hızlıca formalarını çıkartıp sahaya geçmişti. hocanın gelmesi ile yorucu olan ders başlamıştı.
^^^
ders bitiminda hızlıca üstünü değiştirip sınıfa çıkmıştı. sırasına geçip geriye doğru yaslanırken sararmış bir kağıt dikkatini çekmişti. sırasının tam ortasında duran kağıda baktıktan sonra gözlerini sınıfa çevirmişti. tereddüt ederek kağıdı ellerinin arasına almıştı. kafasını masaya yaslayıp , sıra altından yavaşça açtı kağıdı:
"yokluğun çöllerdeki sussuzluğa bedeldi yüreğimde. şimdiyse geldin nisan yağmuru oldun yüreğime , hoş geldin şems'im"
nefesini tutmuş bir şekilde defalarce kez o satırları okumuştu. kalbindaki hızlı çarpadan dolayı bayılacağını sansada bir an , hızlıca kendisini toparlamış ve yerinde doğrulmuştu. kağıdı özenle katlayıp okuma kitabının arasına koyarken tüm ders boyunca o satırlar zihninde yankı yapmıştı.
okuduğunuz için teşekkürler , diger bölümler daha farklı olacak. oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
eflal♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kill our way to heaven [bxb]
Short Story"gidişine hiç hazır değildim , bu yüzden sadece izledim..." bXb küfür , argo ve cinsellik!!!