perde 3 ve 4

2K 202 241
                                    

Perde 3,
beni terk ettiği çarşamba

O gün her zamanki günlerden değildi.

Olamazdı. O gece onun kollarındaydım çünkü. Bir kale gibiydi. Güvenli bir kale gibi beni kuşatıyordu. Kolları surlarımdı ve Taehyung'un gözlerinden kalbime ok sallayan binlerce okçu vardı. Görüyordum. Beni nazikçe yatırdığında ve kucağında iç çekerken alnımı öptüğünde beni nasıl değerli bir şeymişim gibi tuttuğunu görüyordum.

Ve her zamanki günlerden birine uyanamazdım çünkü her zamanki bir geceye uyumamıştım. Kokulu bir geceydi. Nefes seslerini dinlerken, o uyuduğunda ve ben (sanki mümkün) ezberlemek ister gibi yüzünü izlediğimde güzel kokusunu soluduğum bir geceydi. Hayatımda, daha önce böyle bir gece geçirdiğimi sanmıyordum. Bir kaleye hapsolmuş, sanırsam dünyanın en güçlü kollarının arasında şeytanlarımdan korunuyordum. Taehyung'un askerleri her tarafımı kuşatmış, kabuslarımla harp ediyordu ve yabancı, yabancı ama tanıdık bir geceydi.

Uyandığımda ise yanımda yoktu.

İlk yarım saat oldukça sakindi. Kendimi sakin olmaya zorladım çünkü. Çivili gibi yattım yatakta. Yatak soğuktu, kolları yoktu. Yine de başımı bile çevirmedim, açık kapıyı görmek istemedim. Kalkıp evi gezersem yokluğuna emin olurdum ve hayır, bilmemek daha iyi bir seçenekti.

Ardından ani bir öfkeyle doldum. Fırsatım varken yumruğu çakmalıydım diye düşündüm. Güldüğü için değil. Hayır, çünkü gülüşü bile ev gibi hissettiriyordu. Gideceği için, onu unutmama izin vereceği için.

Tüm bunları içten içe bildiğim için.

Kalktım ve evi gezdim. Porselen parçaları toplanmıştı. Mutfakta hiç bulaşık yoktu ve ev her zamanki gibiydi. Poseidon bile minderinde sakince yatıyordu. Taehyung, Taehyung sanki gelmiş ve acelesi varmış gibi çıkmıştı hayatımdan.

Koltuğa oturup başımı ellerim arasına aldım.

Böyle mi? diye düşündüm. Hep böyle mi oluyor? Hatırlamıyorum ama böyle mi? Taehyung hep salıları gelir, kendini hatırlatır, çarşambaları da gider mi? Acelesi mi var gerçekten? Kalbine sığmıyor mu? Kalbine sığmıyor muyum?

Bir süre düşündüm. Keşke düşünmeseydim çünkü tüylerimi diken diken eden, kırdığım aynaların her bir parçasını kendime saplamak istediğim bir düşünce geçti aklımdan. Usuldu, sessizdi ama sinsiydi. Beni dehşete düşürdü hemen.

Aptal, dedi iç sesim. O senin hayal ürünün, aptal.

Dediğim gibi, keşke gelmeseydi bu ihtimal aklıma ama bir kere düşünmüştüm. Ve kendiniz olmaktan kaçamayacağınız gibi, zihninizde beliren bir şeyi de öylece göz ardı edemezdiniz. Sinirlendim kendime. Alnıma vurdum art arda. Öyle çok vurdum ki uyanan Hera çıkan seslerden ve benim agresif tavırlarımdan korkup evin başka bir odasına kaçtı. Aptal, aptal, aptal. Asıl aptal sensin. Düşünme böyle şeyler, düşünme. O var, o benim evim. O var, kalem o benim.

Kendime kanıtlamam gerekiyordu.

Sinirle kalktım. Mutfağa adımladım. Bardakların olduğu dolap kapaklarını bulmak biraz zor oldu (çünkü hatırlamıyordum) ama bulduğumda onlar çarparak, artlarına kadar açtım. Yeşildi. Dün kırdığım bardak yeşildi. Bak, dedim kendime. Bak, bardak yok, kırdım onu, kırdın onu.

𝙘𝙞𝙧𝙘𝙡𝙚, 𝙩𝙖𝙚𝙠𝙤𝙤𝙠 ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin