eins

131 17 24
                                    

Büyük zorluklarla bulduğu evin karşında dimdik dikiliyordu. Taksiyle yaptığı uzun bir yolculuktan sonra kafası haylice karışmış olmalıydı. Taksinin radyosundan duyduğu üzere yakında kar yağışı bekleniyordu. Ellerinin titrediğini hissetti. Rüzgardan olmalı, diye düşünse de rüzgarın onu çok etkilemediğini kendisi de farkındaydı. Aksine rüzgar onu daha dinç tutuyordu. Kar yağmadığı sürece sorun yoktu onun için. Her sene kış çattığında kar yağdığında içi kapkaranlık olurdu. Nedenini hep kendine sakladı. Ablasının bile bundan haberi yoktu. Zaten başkasının bilmesine gerek de yoktu. Ne de olsa karın yağmasından nefret ettiğini söylediğinde birilerinin onu tuhaf karşılayacağını seziyordu. Kışlık pardösösünün yakalarını hafifçe kaldırıp duruşunu bozmamaya özen gösterdi. Sonuç olarak tanımadığı bir kişinin evine böyle çat kapı kaç defa gitmişti ki? Özellikle işiyle ilgili biri için bu kadar çaba sarf etmesi daha da olağan dışıydı. Karşısına nasıl biri çıkacağı hakkında bir fikri olmasa bile, o çok özel biri olmalıydı. Düşünce yapısı Soobin'in aklını çalmıştı bir kere. Yol boyunca yedi sayfalık bu kitabı tekrar tekrar gözden geçirmişti. Şimdilik biçimsel olarak dağınıklığını göz ardı edebilirdi. Şimdilik... Çünkü onda Soobin'de eksik olan bir şey vardı.

Elini usulca zile doğru uzattı. Parmak uçları karıncalanmıştı. Vücudunun gerginliğini atmak istiyordu bir an önce. Tedirgin olmasının arkasında yatan büyük gerçeklikten korkuyordu. Herkes beklediği gibi çıkmayabilirdi, değil mi? Büyük umutlarla geldiği bu yere, büyük hayal kırıklığıyla da dönebilirdi. Kafeden çıkarkenki kendine inançlı hali sanki az önce zile bastığında parmak uçlarından kayıp gitmişti. Zaten hep öyle olmaz mıydı ona? Kendine her zaman güvendiğini bildiği halde hep bocalamaz mıydı Soobin? Tıpkı yeni bir şeyler yazmaya başladığındaki özgüveninin, satırlar arttıkça azalması gibi...

Kapı biraz aralandığında pür dikkat kesildi. İlk anlar her zaman önemlidir. Beklediği kişinin yüzünü görüp kafasında bir izlenim yaratmalıydı. İşte bu yüzden, bu kişiyi bir an önce tanımalıydı. Belki de onu kitaplarından birine ana karakter yapardı. İlk anlar önemlidir. Kapının ardındaki beden tamamen karşında dikildiğinde gülümsemeye çalıştı. Her ne kadar gülümsemesini sürdürse bile, psikolojik olarak karşısındakinin beden dili ve mimiklerinden etkileniyordu. Soobin kısa bir sessizliğin ardından ilk önce onun konuşması gerektiğine karar verdi. "Ben Memoria yayınevinden, Choi Soobin. Bugün elimize ulaşan bu kitabın yazarıyla konuşmak için geldim." dedi yedi sayfalık öykünün adını gösterirken. Kelimelerini dikkatle seçmişti aslında ama tam olarak ne dediğinden habersizdi. En azından amacını doğru bir dille anlatabildiğini umuyordu. Öyle olmalıydı ki küçük kız Soobin'in elinden tuttuğu gibi ayakkabılarını bile çıkarmasına izin vermeden çekiştirmeye başlamıştı. Soobin kendini genişçe bir oturma odası olarak düşündüğü bir alanda bulmuştu. Küçük kız onu renkli berjerlerden birine oturtturup beklemesini söylemişti. Odanın duvarında asılı duran koca saatti izledi bir süre. Sonrasında duvarlarda asılı olan tablolara baktı. Hepsi neredeyse bomboştu. Küçük bir çocuğun resimlerine benziyordu tıpkı. Kendi içinde özeldi. Ne anlatmak istediğini sadece çocuklar anlardı.

Dikatti duyduğu kuru öksürükle birlikte kapının girişine bakakaldı. Yüzü oldukça güzel olan biriydi bu kişi. Saçlarının rengini tam olarak tarif edemiyordu Soobin. Tuhaf bir şekilde yüzüne güzellik katmıştı. İkisinin de gözleri birbirine değiyordu. Ne kadar da güzel gözleri var diye düşünmeden edememişti Soobin. Kafasında canlandırdığı gibi çıkmamıştı, Kang Taehyun. O güzel sözleri o yazmıştı. Tasasızca, kusurlu olmasını önemsemeden... Soobin, şu an onun yazım tavrına bile karşı çıkamıyordu. Sadece o yedi sayfayı yazarken aklında neler canlandırdığını bilmek istiyordu. Onun gibi birinin beyni zehir gibi olmalıydı. Taehyun gözlerini ondan ayırmadan Soobin'in tam önündeki orta sehpanın önüne oturmuştu. Gözlerini neredeyse hiç kırpmıyordu. Tek yaptığı yeni gördüğü bu kişinin yüzünü taramaktı. Aklından bir şey geçtiği de yoktu. Öylesine bakıyordu. Ancak, Soobin üzerinde hissettiği bakışlar sayesinde kalbinin sesini çok net duyabiliyordu. Neler oluyordu böyle? Nefesi sıklaştığında gözlerini kaçırması gerektiğini düşündü. Göz kontağı kurmadığı sürece sağlıklı bir görüşme yapabilecek miydi peki?

Hiç beklemediği bir şekilde elinin üstünde hissertiği tenle titredi. Taehyun sanki onu uyarır gibiydi. Gözlerimin içine bak, der gibiydi. Ne zamana kadar bu olay böylece sürmüştü hiç bilmiyordu. Zaman kavramını yitirmişti. Neredeyse hangi amaçla buraya geldiğini unatacaktı. "Bay Kang... Kitabınızı çok büyük bir ilgi ve sevgiyle okudum. Sizinler birkaç konu hakkında konuşmak istiyorum." Soobin düşüncelerini sakin bir dille söylerken ondan bir cevap almayı umuyordu. "Birazdan akşam yemeği hazır olur." Taehyun'un ağzından çıkan kelimelere karşı şaşkınlığını koruyamamıştı. Saatin henüz öğleden sonra üç olmasındaki tuhaflığı bir kenarıya bırakmış dediklerini duyup duymadığını düşünüyordu Soobin. Bu yüzden kendini tekrar etmek istese de onun tarafından susturulmuştu. "Yemek hazır olduğunda konuşuruz, Soobin." Böylelikle Taehyun oturma odasını terk etmişti ama keşke Soobin'in kafasının içini de terk edebilseydi.

yazım yanlışı, cart curt hiç bakmadım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




yazım yanlışı, cart curt
hiç bakmadım.
saat gece iki buçuk:)

piggyback; taebinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin