Akşam yemeğinden sonra Soobin, aldığı telefonla oradan hemen ayrılmak zorunda kalmıştı. Eşyalarını toplarken sırtına değen parmaklarla içi titremişti. Olduğu yerde kaskatı kesilirken yüzünü bile ondan tarafa çevirememişti. Kendini baskı altında hissediyordu. Parmakları sırtından ensesine doğru ilerlerken gözleri yuvalarından çokmak üzereydi. İlk defa böyle biriyle karşılaşıyordu. Onu tanımlayabilecek bir sözcük bulamıyordu. Hatta birileri ona öneriler sunsa bile kesin bir şey söyleyemezdi. O başka bir diyardan gelmiş biri gibiydi. Belki de onu bu kadar ötekileştirmek doğru değildi, ancak ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Özellikle şu an Soobin'in ensesindeki saçlarıyla oynuyorken Taehyun'un neyi amaçladığını bilmiyordu. Nefesi kesiliyordu. Ağzı kurumuştu. Konuşmaya ihtiyacı vardı ama engelleniyordu.
Titrek nefesler verirken yavaşça Taehyun'un elini çekmeye yeltendi. Ancak, Taehyun ondan önce davranıp Soobin'in elini kavradı. İç çekip konuşmaya başladı.
"Benimle birlikte olduğun sürece bu duruma alışsan iyi olur."
Soobin tepkisizliğini sürdürdü. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Taehyun elini bıraktığında oturma odasına Rae girmişti. Son kez etrafını süzüp başıyla Rae'ye işaret verdi. Küçük kız Soobin'i trençkotundan tutup kapıya doğru ilerletti. Bu ikisinin nasıl bir ilişkisi vardı? Rae ve Taehyun benzemiyorlardı. Sadece gözleri aynıydı. Keskindi.
Küçük kızın onu kapının önüne kadar bırakması ardından, ona selam verdi ve saçlarını okşadı. Rae başıyla ona selam verip kapıyı ardından kapatmıştı. Soobin, ablasının yanına gitmek üzere kendine bir araç aramaya çıkarken Taehyun onu gözden kaybolana kadar izledi. Camın kenarına oturmuş karanlıktaki duruşuna bakıyordu. Boyu oldukça uzundu, güzel bir yüzü vardı. Dudakları pamuk şekerden yapılmış gibi görünüyordu. Bir kez tatsa bağımlısı olurdu. Aklına hücüm eden düşünceler onu kıvrandırmıyordu. Zaten kendini yeterince açık ifade edebiliyordu. Vücudunun tepki vermesi uzun sürüyordu, ama Soobin öyle değildi. Tepkileri çok aşırıydı, merakla onu izliyordu. Dokunuşlarına nasıl tepki vereceğini görmek için can atıyordu. Ya da onu gözünün önünde tutsa yeterliydi.
Soobin taksiye bindi ve bugün olanları düşündü. Sabah saatlerinde masasında duran tüm yazıları alıp kafeye gitmişti. Yazıların arasından böylesi parlak bir şey çıkacağını tabii ki de tahmin edemezdi. Sözleriyle büyülenmişti. Harfler dans ederken metnin tüm duygularını yansıtır gibiydi. Yedi sayfa boyunca oldukça keyif almıştı. Edebi açıdan bir yenilenme yaşamıştı. Absürt bir biçimi olsa da her cümlede kendini çekilirken bulmuştu.
Düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu. Kafeden ayrıldığında tam olarak böyle bir şey beklemiyordu. En azından, sağlıklı bir iletişim sağlıyabileceğini düşünmüştü. Taehyun'un karşısında ürkek birine bürünmüştü. Bu, onun baskın bir karakter olmasından dolayı kaynaklanıyor olabilirdi. Soobin kendinden pek açık vermezdi. Bugün bir şekilde Taehyun onun bu küçük oyununu bozmuştu. Kalbini titretmişti. Duyguları vücuduna yansımıştı. Konuşamayacak hale getirmişti. Şimdi ise toparlanmakta zorlanıyordu. Eve gittiğinde kendini ılık suyun altına atmak istiyordu. Suyun altında düşüncelerinin birer birer aklından uzaklaşacağına inanıyordu. Ya da kendini yazmaya verirdi yeniden. Elinde işi çoktu ne de olsa. Bunları düşünmek için vakti olmamalıydı. Kendini teşvik etmeye çalıştı. Ağzının içinde gevelediği laflar taksi şöförünün kulağına gitmişti.
"Yapman gereken o kadar iş varken bunu düşünüyor olamazsın Choi Soobin, kendine gel!"
Araba aynasından onu izleyen şöförle göz göze geldikten sonra yutkundu, çantasından birkaç dosya çıkardı ve yol boyunca aklını işleriyle meşgul etmeye çalıştı. Görünen o ki, istediğine ulaşmak için önce bir duvarı yıklamalıydı. Bu duvarın adını Kang Taehyun'du. Onun kendisini manipüle etmesine izin vermemeliydi. Sadece iş yapıyorlardı. Fazlası yoktu.
bekleyen var mıydı?:)
varsa teşekkür ederim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
piggyback; taebin
FanficChoi Soobin, bir yayın evinde çalışmaktadır. Ancak elindeki okuyacağı bu öykünün üzerinde yaratacağı etkiyi tahmin edemeyecektir.