14: demez miydin hep, sevdikçe büyürsün

883 145 9
                                    


İki hafta. İki koca haftayı atlatmıştık rahatsız edici derecede dezenfektan kokusuna alıştığımız odada. Dikişlerim alınmıştı, artık rahatlıkla hareket edip istediğimi yapabilecek kadar canlı hissediyordum. Bu iki haftada Changbin benim sözümü dinleyip Felix'i her gece kalmaktan vazgeçirmiş ve gün içinde yanımda olsa bile geceleri evlerine dönmek üzere almaya gelmişti sevgilisini. Minho'nun gelmediği gün de çok azdı. Genelde ödevlerini bana anlatarak yapmak için geliyordu hatta. Dersten birlikte çıktıkları için Hyunjin'in onunla geldiği günler de çok oluyordu tabii. Ben de onlar birlikte gelip birlikte dönerlerken lanet odada kalmaya devam etmek zorunda kaldığım için çizim yaparak avunuyordum. Fotoğraf makinem evdeydi, yerini doldurmak için çizmekten başka bir şey yapamıyordum maalesef. Bazen Chan ile çizimler üzerinde çok uğraştığım için tartışıyorduk çünkü o ameliyattan beri sadece put gibi yatmamı istiyordu. Zaten başka bir şey yapmamama rağmen, yorulurmuşum.

Şimdi de -sonunda- taburcu olup odamda geçirdiğim ikinci geceydi. Hastanede kalınmasına izin verilmeyen Felix iki gecedir benimle kalıyor, uyurken yanlış bir hareket yapıp da zarar vermemek için odamdaki kanepede yatıyordu hatta. Bizde kalıp yatağımda uyumadığı zaman çok nadirdi. Hatta belki de hiç? Bence hiç.

"Bunları da kaldırıyoruuum."

Komodinimin üzerindeki boş bardakları kucağındaki tepsiye yerleştirip odadan çıkmaya hazırlanırken sevimli hâline gülmeden edemedim. Bana Chan gibi bakarken çok sevimli oluyordu sahiden de.

Felix'in çıkmasının ardından az önce bıraktığım kitabı tekrar elime aldım. Minho'nun şu aralar üzerinde çalıştığı yazarın şiir kitabıydı. Onunla aynı zamanda okuyor olmak, o bana ödevlerinden bahsederken daha iyi yardım edebileceğim anlamına gelirdi. Fakat ben daha bir sayfanın yarısına ulaşamadan Felix geri gelmiş ve yatağımın ucuna zıplayarak başını karnıma koyacak şekilde yayılmıştı. Bana sıkı sıkı sardığı kollarının ardından benimle birlikte kitaba bakmaya başladı.

"Bir yerden sonra sıkıcı olmuyor mu?"

"Küçükken öyleydi."

"Nasıl ya. Sadece kendi anlayabileceği şeyleri yazan adamlara nasıl bu kadar hayranlık besleyebiliyorsunuz anlamıyorum. Bu Minho hyungun kitabı değil mi?"

"Onun aynısı, evet."

"Neden ondan istemedin?"

"Ben? Ondan önce almıştım."

Yıllar beni bir şeyleri gizleme alanında iyice uzmanlaştırmıştı elbet.

"Tüm gece bunu mu okuyacaksın yani şimdi?"

"Okumayayım mı?"

"Hadi ama, senin için buradayım!"

"Felix bugün tam dört saat boyunca kesintisiz oynadık zaten.."

"Oyun oynayalım demedim ki. Yeni bir film buldum, bu defa beş saat!"

"Ah.." Bıkkın bir şekilde başımı yastığa bıraktığımda Felix'in üzülmemesi için anında geri kalkmaya zorlamıştım kendimi. Haftalardır benimle hastanede sürünüyordu, beş saatçik fantastik bir film izlemek zorlamazdı ya? "Hadi getir bilgisayarı."

"İşte benim oğlum!" Başını üzerimden kaldırıp yanağıma küçük bir öpücük bıraktı önce. Sonra da elimdeki kitabı alıp yataktan kalktı. Fakat bilgisayarı almaya giderken, beklemediğim/iz bir şey oldu. Kitabın kapağını kapatıp masamın üzerine koyacaktı ki, evren 'bu çocuk artık bir şeyleri öğrenmek için yeterince hazır!' dercesine sayfaların arasındaki bir fotoğrafı uçurdu rüzgârıyla, biz de süzülüp yere konuşunu izledik saliselerce.

airglow│minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin