❝Yaratılış planının, insanın mutlu olması gibi bir maksadı yoktur.❞
Mutluluk Dediğimiz Şey, Freud
ⅦⅠ
"Seokjin?"
Uyumak gibi. Ardı ardına rüyalar seni avladığında en sonunda uykuda olduğunu anlarsın. Yalnızca uyanman gerekir ve gerçeklik her zaman olduğu yerde seni bekler.
Eğer uyanabilirsem her şey yeniden eski haline dönebilir miydi?
Yaşadığımı sandığım dünyanın üzerinde görünmez bir boyut daha vardı ve ben her şeyden bir haberken bilinmeyen amaçlar ve hayatlar dünyanın ekseninde dönüyordu. Sayısız hayatlar ve ihtimaller... Gözlerim tam da bakması gereken yere bakarken bile hiçbir şeyi görmüyordu.
Seokjin'in avuçlarından çıkan mavi ışık.
Gözlerinin beyazını yutan göz bebeklerinin siyahlığı.
"Geride durun." dedi Seokjin.
Kımıldayamıyordum.
Seokjin, Odd; o bir büyücüydü. Tıpkı Namjoon gibi. Boğazını sıktığı adam avuçlarının içinde çırpınıyordu ve Seokjin aklını kaybetmiş gibi yüzünde yer edinen o vahşi, aç ifadeyle o adamın üzerinde, kilerde dikiliyordu.
Gerçek değil gibiydi. Aklım reddediyordu. O yalnızca bir kurttu. Jungkook ve diğerleriyle Tapınak'ta eğitim almış Havyan Şifacısı bir kurttu. Öyle olmalıydı, bize gösterdiği buydu. Şimdi nasıl olurdu? Nasıl olurdu da doğru bildiğim her şey yeniden aksiyle beni çarpardı?
İnançtan artık çok uzaktaydım.
Her şeyin üzerine görünmez kılıflar geçirilmişti ve gerçeğin özü saklanıyordu. Kabuklar sarıldıkları bedenlerin sırlarını derinlere gömüyordu.
Kulaklarımda geçmişe dair sesli bir imge çınladı. Bedenim hareketsiz kalmış ve hayretle karşısındaki manzaraya dalmışken duyduğum ses Namjoon'a aitti.
Kimseye güvenemezsin. Savaş geldiğinde kimin düşman olduğunu bilemezsin çünkü hayatta kalmak isteyenler her şeyden vazgeçebilir. Kendilerinden bile, ailelerinden bile.
"Seokjin." dedi Wonho hayretle. Alfanın sesi öylesine şaşkınlık doluydu ki şimdi ardı ardına aldığı sık nefeslerinin sesleri duyuluyordu. O benden de kötüydü, öyle ki ben en azından onların yaşadıklarını biliyordum ya da Namjoon'u görmüştüm. Wonho şimdi benim Namjoon'u ilk kez büyü yaparken gördüğümde hissettiğim bütün o boğucu duygunun içindeydi.
Tek hamlede önüme geçti ve "Ne sikim dönüyor?" diye tısladı. Seokjin ona bakmadı bile. Simsiyah gözleri altında çırpınıp duran adamın üzerindeydi. Adamın gözleri benimkilere değdiğinde tısladı ve beli yay gibi gerildi. Ben daha ne olduğunu anlamadan büyücü adamın sıkı sıkıya tuttuğu boğazını zeminden çekip neredeyse kafatasını parçalayacak güçte ahşap zemine vurdu.
"Konuş! Kim gönderdi seni? Nerede saklanıyorlar?"
Kükremesi kulaklarımı çınlattı ve adamın yere vurulan kafası ayağımın altındaki ahşap zemini titretti. Çırpınan adamın hareketleri bir an için durdu ve gözleri darbeyle arkaya yuvarlandı. Adamın mavi renkte parlayan gözleri ve havadaki kokusu onun bir beta olduğunu anlamamı sağladı. Fakat göz bebeksiz gözleri... Onlardan biriydi. Ruhunu büyüye satmış kurtlardandı.
Wonho öne doğru bir adım atacak gibi olduğunda Seokjin gözlerini adamın üzerinden ayırmadan onu uyardı. "Yaklaşma."
Seokjin bilmediğimiz dilde bir şeyler mırıldandı ve adamı tutan ellerinden çıkan mavi büyülü ışık adamın teninin içine gömülmeye başladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
fatal I: the wolven storm + jikook
Фанфик[omegaverse] gideceğim yer cennet ya da cehennem değil. her zaman sensin, sen olacaksın.