❝Uyandığımda ve uykuya daldığımda, kendimi savunmak için ellerimi kaldırdığımda ya da ölmek için yattığımda benimle olacaksın. ❞
Cassandra Clare, Mekanik Prenses
XIV
İki Yıl Sonra
"Zamanın her şeyin ilacı olduğunu söylerler."
Namjoon karlı toprağa dayadığı dirseklerinden güç alıp uzanırken gökyüzünden gözlerini ayırmadan söylediğim şeye bilmiş bir ses çıkardı. Bulutlu gökyüzü şimdi kutsal ayın eşliğinde sayısız yıldızla doluydu ve her biri sessiz gecede birer elmas gibiydi. Nehrin sesi ninniden farksızdı ve keskin soğuk etimi kesiyordu.
Ordu evinden ayrılalı bir saat oluyordu.
"Derler değil mi?"
Gözlerim hilal şeklindeki ayda takılı kalmışken derin bir nefes aldım. Kalbim acıyordu.
"Zaman yalnızca canımı daha çok yakıyor çünkü diğer yarım benden kopup gidiyor."
"Jimin-"
"Nefes alamıyorum Namjoon. Onsuz daha fazlasına katlanamıyorum. İki yıl oldu ve o, o..."
Taehyung artık kontrolden çok uzaktı.
Yoongi'yle uğraşan melezler onun sonunu getirmişti. Onun ölümünden beri öfkesi kor bir ateşti ve ucunda yürüdüğü bıçak nefretten keskindi. Eve doğru düzgün uğramıyordu bile ya da girdiğinde çıkmak bilmiyordu. Tapınak'ın son senelerinde birlikte olduğu o safkan düşkünü arkadaşlarıyla zamanın çoğunu geçiriyordu ve beni görmeye bile gelmiyordu.
Her şey alevler içindeydi artık.
Yoongi kendiyle beraber onun içinde sona kalan her şeyi öldürmüştü.
Onun yüreğine dair tek bir şüphem bile yok. O benim diğer yarım, bunlardan uzak kaldığında her şey geçecek biliyorum.
Canım acıyordu çünkü kalbimin ona ait kısmı kanlar içindeydi.
"Onun gerçekten de çıkan isyanın bir parçası olduğunu düşünüyor musun?" diye sordum çaresizlikle. Neredeyse yalvaracaktım; hayır desin diye. Bana tatlı yalanlar versin ama bunlar doğru olmasın diye.
Omuzlarım acı verici bir yükün altında eziliyordu. Bütün renkler solmuş gibiydi ve ben yalnızca yaşamak için yaşıyor gibiydim. Aklım hiç durmak bilmeden konuşan bir yabancının esiriydi ve artık gözlerim bakarken görmüyordu. Taehyung beni paramparça ediyordu ve onun dışında kalan her şey önemsiz gibiydi. Biraz daha iyi olduğumu zannediyordum ama iki hafta önce batıdaki melezlerin yaşadığı kasaba kundaklandığından beri toprağın altına girmiş gibiydim.
"İsyanın bir parçası olduğunu biliyorum Jimin. Sen de biliyorsun. Hatta bir parçası değil de tüm bunların başındaki kişi olduğunu biliyorum. Artık kabul etmelisin. Ne kadar orada olmadığını kanıtlamış, amcam sayesinde bu seferlik yırtmış olsa da bunun umurunda olduğunu bile zannetmiyorum."
Titrek bir nefes aldım ve gözyaşları gözlerime battı.
"Eğer-"
"Eğer," dedi sözümü bölerek. Namjoon başını bana çevirdi ve ay ışığında yeşile çalan kısılmış gözleri içimde kopan fırtınanın beni ne hale getirdiğini görerek dolmuş gözlerime şefkatle baktı.
"Eğer kaçıp gitmesi gerekirse bunu bir saniye bile düşünmeden yapar."
Sormaya korktuğum sorunun cevabını ellerime bıraktı ve gerçeklik etime bir ok gibi saplandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fatal I: the wolven storm + jikook
Fanfiction[omegaverse] gideceğim yer cennet ya da cehennem değil. her zaman sensin, sen olacaksın.