ben iletişim fakültesi bünyesindeyim. edebiyat ve iletişim aynı binayı kullanır bilindiği gibi. o olayların olduğu yerde 7 yıldır var olan biriyim.
fırat ile bir kere tanışmışlığım var sadece. nasıl biri olduğunu bilmem ben. kendisiyle görüşlerimiz, değerlerimiz de uç noktalarda zıttır. ben burada utanması arlanması olmayan birçok yazar gibi tatlı su hümanisti, tatlı su sosyalisti değilim zira. sosyalizmi bu konuda kenarda bırakıyorum. her şeyden önce hümanizmle başlayalım...
işinize her geldiğinde hümanizm naraları atıyorsunuz buralarda. şimdi ben ve benim gibiler bu gencecik insanın ölümüne üzülüyoruz diye bize faşist damgası vuruyorsunuz. asıl faşizm sizin yaptığınız değil de nedir? ölümü bir ideolojiyle ayrım yaparak "değerlendirmek" faşizm değil de nedir? ben bu çocuğa üzülüyorum, kendisinin arkadaşları olan ve geceden beri perişan olan dostlarıma baş sağlığı diliyorum, genç bir insanın anlamsız kavgalar uğruna katledilmesine lanet ediyorum diye solcu, hümanist olmayacaksam yerin dibine batsın öyle solculuk, öyle hümanizm!
azıcık insan olun. gezi ruhunu her olayda örnek veriyorsunuz. gezi ruhunda biz birlik olmayı öğrenmedik mi? ayrım yapmamayı, insanlığı ilke edinmedik mi? şimdi gelmiş burada faşizm suçlamaları sıkıyorsunuz. "asarım keserim" ülkücülerinin silah sıkması bir, sizin şu insanlık dışı ve zekasızlık kokan sıktıklarınız iki. bu kadar vahşet yanlısı, bu kadar cani olmayın.
"kısasa kısas" diyenler olmuş. iyi öyleyse biz defalarca öldürüldük nasılsa polis tarafından, emir verenleri tarafından. biz de gidelim onların hak ettiği bu diye polis öldürelim. böyle bir mallık, böyle bir mantıksızlık var mı? gelmiş burada çok bilinçli hümanist kesiliyorsunuz. yemişim sizin hümanistliğinizi. oturun azıcık insan olmayı öğrenin. ondan sonra yapabileceğiniz şeyler hakkında konuşursunuz.
ben lisansını ege iletişim'de okumuş, yüksek lisansına da orada devam etmekte olan insanım. bilmeyenler için açıklayayım: edebiyat ve iletişim fakülteleri aynı binaya sahiptir. bu çok büyük binanın sol tarafını iletişim, sağ tarafı edebiyat. yani bunlar bizim gözümüzün önünde yıllardır olan olaylar. kampüste çevik varsa zaten bilin ki oradadır. birbirini öldürecekmiş bakışları atan insanlar görürsünüz her gün. ben bedavaya yaşadığımızı düşünürdüm hep orada. kaç defa dersliklerde, odalarda kalıp da çıkamadık fakültelerden. bu ilk olay değildi zaten...
ülkücü grupların gereksiz gerilimi kadar diğerlerini de aynı gereksiz gerilimini konuşmak gerek dürüst olmak gerekiyorsa. her görüşten insanın düşüncesini açıkça ifade etmesinden yanayım. özgürce her insanın konuşmasından. ama ege'de edebiyat ve iletişim önü dendi mi akla neler geliyor ben sayayım: apo posterleri, dağıtılan bildirileri almayınca sana atılan nefret dolu bakışlar, "biji kurdistan" yazılı pankartlar. bunlara niye ses çıkarılmıyor? yıllardır rektörlükten bu konuda hiçbir adım atılmadı. başka gruplar başka eylemler yapmak istediğinde sert müdahalelerle karşılaşırken, başka görüşler savunulmak istendiğinde tüm engeller koyulurken bunlar oluyordu fakülte önünde. ben kimsenin düşüncesini savunmasına karşı değilim. onların içinde benim de bir iki arkadaşım var. ben o arkadaşlarımla oturup fikir alışverişi yapabiliyorum. ama ben okulumun önünde apo posterleriyle şov yapılmasından ve rektörlüğün buna ses çıkarmamasından rahatsızım. siz bunları biliyor musunuz da gelmiş burada ahkam kesiyorsunuz? kandil'den gelmiş gibi kıyafetlerle ders baskınları yapıldığında hanginiz sesini çıkardı? biz bunları gözlerimizle görüyoruz, dile getiriyoruz. ama bunları kimse önemsemedi. kan döküleceğini biz yıllardır söylüyorduk ve işte sonuç.
siz biliyor musunuz okula değil de kandil'e gitmişiz gibi olduğumuzu? kusura bakmayın arkadaşım. bu sağ-sol olayı değil. ülkücülüğün tanımladığı milliyetçilik benim milliyetçilik tanımımla örtüşmüyor. ama söz konusu diğer grup kendilerine "solcu" demesin. faşizmi dibine kadar kendileri yaparken, apo posterlerine tepki gösterenleri fişlerken, dağ kampından inmiş gibi ders basarken, "burası kürdistan, siz kimsiniz" diyebilirlerken ben ortada esas faşizmi görüyorsam yıllardır gözümle gördüklerim, kulaklarımla duyduklarımdır.
edindiğiniz iki üç bilgiyle burada gelmiş bilgelik taslamaya çalışıyorsunuz. entelektüel ağızlarla burada düşünce şovu yapmaya uğraşıyorsunuz. utanmadan üstüne, gencecik bir insanın arkasından bunları söyleyebiliyorsunuz. siz ne biliyorsunuz allasen? kaç kuruşluk bilginiz var? iki üç kelime kullanınca aydın mı oluyorsunuz? yerin dibine batsın sizin aydınlığınız da insanlığınız da.
oktay vural'ı dinledim daha şimdi. dediği her şey doğru. gidip hiç "şöyle diyorlar, böyle yapıyorlar" demeyin. oktay vural'ın az önce kampüs hakkında anlattığı her şey doğru. biz yıllarca kan döküleceğini söyledik. rektörlükten bir adım bekledik. işte sonunda bu oldu. gelecek hafta kimse okula gitmiyor. bir daha ne zaman rahatça o okula gidebiliriz, ondan da hiç emin değilim.
fırat'ın ölüm tehditleri aldığı, sınavlara polis korumasıyla girdiği, can güvenliğinin olmadığını rektörlüğe bildirmesi gibi hususlar doğrudur. kendisinin arkadaşı olan arkadaşlarımdan teyit ettim. hatta gece o arkadaşlarımdan biriyle yazışırken kendisinin bana kurduğu cümleyi hiç dokunmadan direkt kopyalıyorum:
"öyle yakışıklı öyle genç ve öyle efendi bir delikanliydi ki o çocuk içim eridi"
bakın bana bunu söyledi arkadaşım. bunu söyleyen arkadaşım ülkücüdür. ama asarım keserim ülkücüsü değildir. tam tersine, hayatımda gördüğüm en donanımlı ülkücülerdendir ve kendisi de bir o kadar efendidir. bakın tırnak içindeki onun gece bana fırat için kurduğu cümle.
az önce başka bir tanesiyle daha telefonda görüştüm. "hepimizin başı sağ olsun" dedim arkadaşıma. oldukça üzgündü. ama bir tane nefret söylemi kullanmadı. ambulans meselesini sordum. dedi ki arkadaşım:
"biz de öyle bir duyum aldık. ama buna inanmak istemiyoruz. eğer o mesele doğruysa da bu işin peşini bırakmayacağız."
bu arada aynı arkadaşım bugün ikindide cenazeyi bayraklı'dan kaldırarak defnedeceklerini söyledi. fırat'ın babası izmir'e gömülmesini istemiş.
daha buraya sayfalarca yazabilecek kadar doluyum. o çok üstün sandığınız zekalarınızı bir şey bilmiyorsanız susturun. ve evet, kürt ırkçılığının adı solculuk falan değil ve ege üniversitesi'nde belirtilen koordinatlardaki yapılanma kürt ırkçılığıdır. görmediğiniz, bilmediğiniz şeye yorum yapmayın. bırakın da yılların tanıkları olarak bunu da biz yorumlayalım. ben sosyalistim, her şeyden önce hümanistim. ama bunda bile ideoloji ayrımı yapılıyorsa ve bunun adına solculuk deniyorsa tamam ben solcu olmayıvereyim. ama siz önce insan olun!
toprağın bol olsun fırat. nefret söylemleriyle adını ananlar elbet bir gün kendi nefretinde boğulacaktır. çok, çok, çok üzgünüm.
buradan da rektörlüğe sesleniyorum.
bizi yıllarca duymadınız. yıllarca onlara izin verdiniz. "kan dökülür" dedik dinlemediniz. o posterleri, sözde kürdistan bayraklarını astırdınız her yere. biz bunlar için uyardıkça "faşist" damgası yedik. çünkü faşist ve ulusalcı damgası yapıştırmak dışında bir halt bilmeyenler, o okulun önünü görmeyenler biz bunları söyledik diye bizi faşist ilan etti. en sonunda da gencecik bir kan döküldü, hayata gözlerini yumdu.
biz faşistiz, siz çok hümanist ve aydınsınız öyle mi? cehaletinizi ayakta alkışlıyorum. iki üç siyasi terim daha öğrenin de öyle konuşun bari. önünüze gelene "faşist" demekten başka bir halt bilmediğinizi de o kafalarınız alsın.
asyamaris - Ekşi Sözlük Yazarı