Gece yarısını geçeli dört saat oluyordu. Çalan alarmını kapattı. Kıvrılan bacaklarını yere indirip vücudunu gerdirdi. Adımını attığı yerde gıcırdayan tahtaların sesi eşliğinde kapısı açık olan lavabosuna girip yüzüne su serpti, kendine geldiğinde Amerikan usulü olan mutfağına geçip buzluktaki soğuk suyundan içti. Artık eskisi gibi boğazını acıtmıyordu soğuk su, alışmıştı.
Odasına geri döndü ve bir kaç dakika içerisinde üzerindeki kıyafetlerden kurtuldu. Kahverengi dolabının kapağını açıp gri sporcu sutyenini giydi altına da siyah taytını geçirdi. Rastgele aldığı soket çorabı da ayağını giyip saçlarını taradı. Kopan bir kaç teli umursamadan devam etti saçlarını sıkı toplamaya. İşini bitirdikten sonra üstünü saran hırkasını giydi ve cebine telefonunu attı. Ne olur ne olmaz diye de iç cebine bir çakı attı.
Ormana yakın olan evinden çıktı ve ormanın içine koşmaya başladı, her gün yaptığı gibi. Gece dörtte kalkar ormanda bildiği yolda koşusunu yapar iki saate yakın bir saat diliminde eve gelirdi. Bir düzeni vardı ve ne olursa olsun aksatmazdı. Koşmaya başladığından beri hızını hiç düşürmüyordu kırk beş dakika olduğunda adımlarını yavaşlattı ve terleyen boynunu parmakları ile sildi.
Koşusunu yaparken yalnız olduğu veya gece olduğu umurunda olmazdı. Devam etti. Yol ilerledikçe ağaçların arasındaki mesafe sıklığı azalıyor, gecenin karanlığı artıyordu. Adımları birden yavaşladı. İçinde ilk defa tedirginliği hisseti ama dik duruşundan soğuk bakışlarından ödün vermedi. Adımlarını devam ettirdi. Dört ağaç eksikliğindeki boş araziye yaklaşırken kulağına gelen sesleri dinledi. Hızla ağacın arkasına kendisini attı ve yere çöktü. Az sonra göreceği görüntü yüzünden belki de hayatı değişecekti. Üç el sıkılmış silah sesi ve karanlık geceyi bölen acı haykırışlar...
Cebindeki çakıyı aldı ve dikkatle ağacın arkasındaki başını öne uzattı. Yirmi metre kadar ilerisinde ağaçların olmadığı boşluğa baktı. Yerde yatan yüzleri belli olmayan iki bedeni gördü, birinin başından diğerinin göğsünden ve yine başından akan kanı gördü. Hayır korkmuyordu. Yerde yatan bedenlerin başındaki silüete baktı. Adam cebinden çıkardığı zipposunu yaktı ve ağzındaki sigaranın ucunu alevlendirdi. Genç kız yutkunduğunda elinde sıktığı çakının sivri tarafı farkında olmadan avcuna battı. Sessizce bir küfür mırıldandı ve başını kaldırdığında karşısındaki adamın geceye karışan delici karanlık gözleri ile karşılaştı.
Adam sesin geldiği yöne baktığında genç bir kadın ile karşılaşmayı beklemiyordu. Şaşırdığında dudakları aralanmıştı ve içine çekmediği sigarasının ucundaki kül uzayıp yere düştü. Adam aralıklı dudaklarını kapattı ve sigarasını parmaklarının arasına aldı. Çattığı kaşları ile gözlerindeki vahşetle genç kadına baktı. Planlarında burada kimsenin olmaması gerekiyordu, hele de genç bir kızın asla. Tehditli bakışları kızı korkutup kaçırmaya yetmese de genç kadın korkması gerektiğini gördü.
Onu burada bırakıp gidemezdi, cesetlerden ve gördüklerinden bihaberdi. Adamın sert adımları ve heybetli vücudu genç kıza yaklaştı. Aralarında bir kaç adımlık mesafe kaldığında kız birden cebine uzandı ve adamın, silahını alasıya kalmadan elindeki çakıyı öne uzatıp omzuna geçirdi. Adam silahına asıldığında geç kalmıştı. Genç kızın bu hareketi onu oldukça şaşırttığında sol eli, sağ omzuna gitti ve kanayan yeri bastırdı. Bu sırada adamın elindeki silah yere düşmüştü ve genç kız hızla kapıp bir kaç adım geriye giderek silahın namlusunu adama doğrultmuştu. Adamın omzuna aldığı darbe canını acıtmamıştı.
Büyük öfkeyle bakan adam kaşlarını alayla yukarıya kaldırdı. Kızın bu kadar da cesur olacağını düşünmemişti. Genç kadın adamın omzuna baktığında yüzünde mimik oynamıyordu. Her şey o an gelişti. Adam, kızın elindeki silahı kaptığı gibi boynunu sıkarak genç kızı ağaca yasladı. Sert ve ürkütücü sesiyle genç kızın gözlerine baktı.
"Cesur olman bir şeyi değiştirmedi küçük hanım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asil Ateş
General FictionHer akşam güneş farklı şekillerde batıyor. Farklı yerlerde, farklı kimselere. Bazen batsa da o güneş, gece dahi yakıyor. Batan her güneş alışagelmiş eylemden ibaret olsa da farklı batışlar ölümü simgeliyor. Bazen zamansız anda çalan telefon batırıyo...