Saat sabahın 08.04'ü ve ben hala camış gibi yatıyorum, derken başımda dikilen annemin bana "Deniz kalk artık!" diye bağırmasıyla yerimden hortladım. Anneme bakarak "Saat kaç ki daha, ne bu sinir ya?!" dememle, annemin beni, "Saat 08.04 ve sen hala dana gibi uyuyorsun" diye uyarması bir oldu. Dersim 08.30'da başlayacaktı, ama gitmeye o kadar üşeniyordum ki.. Annemin daha fazla bana carlamasına dayanamayıp, sıcacık yatağımdan kalkarak formamı giymeye yeltendim. Hemen giyindikten sonra annemin yanına, yani mutfağa gittim. Annem "Yemek yemen için vaktin kalmadı. Yemeğini al, yolda yersin." dediği için karnımla küçük savaş vermek zorunda kaldım, ama sonuç olarak yemek yiyecektim.
***
Yemeğimi ve çantamı alıp evden çıktığımda otobüsü beklemeye başladım. Otobüs gelene kadar yemeğimi bitirmiştim bile! Sonra otobüsü kaçırdığımı hatırladım.. Evet kelimenin tam anlamıyla otobüsü kaçırdığımı daha yeni "hatırlamıştım."
Koşa koşa okula doğru yol aldığımda birine çarptım. Boyu uzundu, 1.75 civarıydı. Ela gözleri ve uzun siyah saçları vardı. "Lan önüne bakmakta mı batıyo size?!" diye bağırdığımda cevap olarak sadece şunu dedi, "Evet." ve gitti. Gitti, harbi harbi bunu dedi ve gitti. "Off, sabah sabah ben niye uğraşıyosam.." diye mırıldanarak tekrar at gibi koşmaya başladım.
***
En sonunda okula geldiğimde hemen sınıfa gittim. Dersin bitmesine yaklaşık 12 dakika vardı ve ben yeni geliyordum.. Hocaya "Hocam otobüsün gelemeyeceğeni unutup at gibi koşmaya başladıktan sonra öküzün tekine çarpıp geç kaldım." diyemezdim. Bu yüzden kibar sesimle "Hocam otobüs geciktiği için bir türlü yetişemedim, özür dilerim." diyip özrümü diledim. Hocayıda çok severim, canım ingilizce hocam..
Hocacığım, "Tamam canım, geç yerine." dedi.***
Ders bitince hemen Öykü, Yağız ve Uraz'ın yanına gittim. Onlara olanları şap diye anlatçak halim yoktu, biraz uzata uzata anlattım ki dedikodumuz olsun.
Olanları anlattıktan sonra Yağız ve Uraz her zamanki gibi pek umursamadı, onun yerine sadece şunu sordular.
"Kim?"
"Harbi kim, ben hiç birşey anlamadım."
Biliyorum gerizekalılar ama bu kadarda olmaz ya.
"Lan ben duvara mı konuşuyorum kaç saattir?!"
Diye bağırarak sorduğumda ikiside aval aval bana bakıyordu..
"Birşey anlamamamız bizim suçumuz değil, sen anlatamıyorsun."
"Katılıyorum."
"Bir kere ben anlatabiliyorum, siz anlama kıtı olduğunuz için anlamıyorsunuz. O zaman anlamamanızda benim suçum değil."
Bunları demem onların pek umrunda olmamıştı, çünkü ayı oldukları için hemen yemek almaya gittiler.
Öykü ile baş başa kaldığımızda onun anlamış olmasını umarak tavsiye istemeye çalıştım.
Ama o benden önce davranıp soru sormaya başlamıştı.."Yakışıklı mıydı?"
"Orta."
"Orta ne ya, evet veya hayır demen yeterli."
"Evet."
"Ama odunmuş, odun olmasaydı daha iyiydi."
"Odun az kalır, kütük lan bu."
"Çocuğu görmesemde anlattıklarından dolayı sana katılıyorum."
"Eyvallah."
Tüm bu boş konuşmalardan sonra tuvaletim geldiği için tuvalete gittim. Zeka fışkırıyor.
Tuvaletten çıkıp tekrar sınıfa doğru ilerlerken tekrardan birine çarptım.
---
"Tövbe-.. Lan sen napıyorsun burda angut?"
Evet çocuğa angut demiştim.
"Angut falan kalbim kırılıyor ama."
"Napim?"
Diye sorduğum an çocuk sinirden küplere binmişti. Ama hak etti, bide beni takip etmiş okuluma kadar. Kibar falan olunmaz buna.
"Neyse bb angut."
Dediğimde çocuğun konuşmasına bile izin vermeden direk koşa koşa sınıfa gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz
Teen FictionKısaca; Adım Deniz. 16 yaşındayım ve 4'lü olan bir arkadaş grubum var. Bunların içerisinde birde Angut var..