Hikayede bahsedilen Mother Shipton gerçek bir cadıdır ve gerçekten de telekinezi yeteneği vardır.
iyi okumalar
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Uykusundan uyandığında mavi siyah çizgili pikesini üstünden attı. Camını açmak için ayağa kalktı ve tozpembe perdesini aralayıp dışarı baktı. Etraf dün akşam bıraktığı gibi kar kaplıydı. Perdesinden biraz daha koyu bir tonda olan pembe tavşanlı terliklerinin ayaklarını ısıtması umuduyla ayağına geçirip açık gri olan ufak odasından usul adımlarla çıktı. Evi fazla ücra bir ovada olduğundan pek insan gelmiyordu. İki ayda bir şehre iner ve ihtiyaçlarını alırdı. Birkaç paket makarna, birer ikişer kilo meyve ve sebze de alırdı. Her şey organik olduğundan normal çürüme sürelerinden çok daha uzun süre sonra çürüdüklerinden ömürlerini uzatabiliyordu. Bir de onları buzdolabına koyduğunda onların bozulma ihtimali çok aza iniyordu.
Evde tek kişi oturduğundan yemek, temizlik ve eğlence çok daha kolay bir hale geliyordu. Ama o her zaman tek olmaktan da sıkılmıştı. Annesinin ölümünden sonra babasıyla yaşayan Beatrice babasının vasiyetiyle bu evden taşınmamıştı. Yaklaşık 19 yaşına gelen kız hem annesiz hem babasız bir biçimde bir dağ evinde yaşıyor ve bu zamana kadar iletişim kurduğu tek insan ise yemeklerini aldığı marketteki Ariana idi. Ariana tanıdığı en iyi yaşlıydı. Tatlı buruşuk suratı ve beyaz saçları mavi gözlerini kapatsa da gülüşü ona anne sevgisini veriyordu küçüklüğünden beri. Sıcak elleriyle yanaklarını sıkması hep ona mutluluk kaynağı olmuştu.
Kış olduğu için yetiştirdiği çoğu meyveyi her zamanki gibi yetiştiremiyordu. Bu sebeple evde çok sıkılıyordu. Telefon şebekesi pek çekmiyordu ve çekse bile arayacak tek kişisi yaşlı Ariana'ydı. O da tanıdığı tek kişiydi zaten. Çok zaman geçmeden oturduğu açık kahverengi pufundan kalktı ve çalışmalarını not aldığı siyah deri kaplı ajandasını hemen yanında duran ajandası gibi kendi eliyle yaptığı söğüt sehpasına koydu. Annesinin eski çalışmalarını yazdığı kalın dolma kaleminin kapağını kapatıp, uzun sürelerdir guruldayan midesine biraz iyilik yapmak için yemek yemeye karar verdi. Sıcak salonundan ayrılıp kırmızı ve siyahların ağırlıkta olduğu mutfağına girip her sabah içtiği sert kahvesini içmek için kahve makinasını çalıştırdı. Kahve makinasının eskiliğinden olsa gerek bütün mutfak kahve makinasının çıkardığı sesle dolarken beyaz buzdolabından yaşlı Ariana'nın Beatrice'e özel hazırladığı beyaz peynirden ufak, üçgen bir parça kesip çevresinde yeşil çizgileri bulunan porselen tabağına koydu. Bu evde olan çoğu şey gibi bu tabağı da kendisi yapmıştı.
Hazırladığı kahvaltı tabağını ağaçtan yapılmış tepsisine koymuş kahvesini doldururken odasının camının açık olduğu aklına gelen Beatrice odasına gitti. Camını kapatırken göz ucuyla dışarı bakmasıyla 15 dakika önce yarım metreye ulaşan karın şuan olmadığının farkına varmasıyla şaşkına dönmüştü. Mutfağa gidip kahvesini doldururken aklına bodrumundaki deney odası geldi. Beatrice büyücülerle ilgili çalışmalar yapıyordu. Onların önceden yada şuan yaşamış olma durumu ona fazlasıyla ilgi çekici geliyordu. Var olmaları fazla önemli değildi amacı sadece yaşayıp yaşamadıklarıyla alakalı bir somut kanıt bulmaktı. Annesiyle babası büyücüler hakkında hiç konuşmayı sevmezdi. Bir defasında onlara büyücülerin var olup olmadıklarıyla ilgili bir soru yöneltmişti ve bunu bir daha tekrarlamamasının altını çizen annesi bütün cadı ve büyücü içeren kitaplarını yırtmıştı. Onların sobada yanmasını izleyen Beatrice'in en çok üzüldüğü anlardan biri olsa da annesini hala seviyordu. Belli ki bildiği bir şey vardı.
Kahvaltısını alıp şöminesinin karşısına oturdu. Kahvesini yudumlarken evin ne kadar soğuk olduğunu fark etti. Şöminesine odun atmak için deposuna gitmesi gerekiyordu. Üstüne kendi ördüğü uzun hırkasını ve siyah ayakkabısını giydi. Kapısını kilitleme gereği duymadan az ötede olan deposuna geldi. Kucağına doluşturduğu odun yığınıyla evin önüne girdiğinde odunları kapı eşiğinden bıraktı ve ayakkabılarını çıkardı. Holün hemen yanında bulunan demir askılığına örgü hırkasını astıktan sonra odunları alıp ateşi tazeledi. Yerine geri oturdu ve kahvesinden tekrardan bir yudum aldı ve kendisine hazırladığı omletini yemeğe başladı. 5 dakika sonra gelen sesler sebebiyle yemeğine ara vermek zorunda kalan Beatrice kahvesinin dibini kafasına dikip kupasını tepsiye bıraktı. Şöminesinin yanında duran arbaletini alıp bodruma yavaş ve temkinli adımlarda inmeye başladı. Bir yandan arbaletine ok koyarken bir yandan da etrafı yokluyordu gözleriyle. Biri varsa kaçma işini kolaylaştırmamak için ışığı açmamıştı. Karanlıkta rahatça görebilmesi pek işine yaramayan bir yetenek olsa da nadiren güzel olabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük hikayeler
General FictionKüçük küçük hikayeler alakasızlar çoğu. Blogspot'ta yazar tarafından "okul" için yazılmış hikayelerin buraya yüklenmiş halidir eğer desteklemek isterseniz https://ecayla.blogspot.com