İkili uzun bir yolculuğun ardından zorlukla kendilerini Lotus Koyu'na atabilmişlerdi.
Nie Husiang ona atılan acıyan bakışları savuşturmak adına derin nefes alarak düşen omuzlarını dikleştirdi.
Geçmişte fazlasıyla korkak bir lider olduğunun ve birçok kişinin onunla dalga geçtiğinin farkındaydı.
Ama artık korkaklık yoktu.
O da diğer liderler gibi güçlü ve cesurdu, onlardan hiçbir eksiği yoktu ve saygı görmeyi hakediyordu.
Onun aksine her zaman dik omuzları ve güçlü tavrıyla bilinen Lan Xichen'in omuzları düşmüş, yüzündeki umutsuz ifadeyle onlara yaklaşan dayı-yeğen ikilisine bakıyordu.
Kardeşini bulmayı her şeyden çok istiyordu.
Wangji annesinden ona kalan tek hatıraydı ve onu da kaybetmek istemiyordu. Bu sefer olmazdı. Anne ve babasından sonra bir kaybı daha kaldıramazdı.
Öte yandan Jiang Cheng gelen ikiliye küçümser bakışlarıyla bakıyordu.
Ya da bakmaya çalışıyordu.
Karşısındaki çökmüş beden kalbinde ince bir sızı oluşmasına sebep oluyordu.
Nedenini bilmiyordu, ama bu histen nefret etti.
"Hoşgeldiniz."
Genç lider bakışlarını dümdüz bir ifadeyle Lotus Koyu liderine bakan abisine çevirdi, fakat ondan bir cevap gelmeyeceğini anlayarak saygısızlık etmemek adına kollarını birleştirerek selam verdi.
"Hoşbulduk abi."
"Ne için gelmiştiniz?"
"Abi, biz Wei kardeşle konuşmaya geldik. Ona çok ihtiyacımız var."
Cheng derin nefes alarak arkalarında tüm konuşmayı başından beri merakla dinleyen yeğenine kısa bir bakış attı.
"Jin Ling, git ve o aptalı bul."
Jin Ling itiraz etmek için ağzını açsa da dayısının öldürücü bakışlarıyla geri kapatıp tıpış tıpış diğer dayısını aramaya gitti.
"Yorulmuş olmalısınız, lütfen geçip biraz dinlenin. Wei Ying'in gelmesi uzun sürer. Tanrı bilir nerede uyuyordur yine."
"Teşekkürler abi."
●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●
Wei Ying yanından elindeki büyük hasır sepette elma taşıyarak geçen kızın sepetinden bir elma kaptı.
Siyah sacları omuzlarına uzanan kız çatık kaşlarıyla bakışlarını anında uzanan elin sahibine çevirirken, genç adam ona şirince gülümseyerek göz kırptı.
Kızın beyaz teni anında kızarırken Wei Ying elindeki elmayı kızın gözlerinin içine bakarak ısırdı, ardından kızın hasırına yeteri kadar parayı bırakıp yoluna devam etti.
Kız ise kimsenin onu görmediğinden emin olduktan sonra mendilini çekingen bir tavırla arkasından zorlukla yetiştiği gencin eline tutuşturdu.
"Ben-"
"Üzgünüm ama ilgilenmiyorum."
Wei Ying umursamaz bir tavırla mırıldanıp mendili kıza geri uzattı.
"Gerçekten sevdiğin birine versen daha iyi olur. Ben doğru kişi değilim."
Kız hayal kırıklığıyla başını sallayıp uzaklaştı.
Wei Ying ise GusuLan sektine giderken rastgele karşılaştığı pazardaki küçük gezintisine devam etti.
●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●
"Dayı, onu hiçbir yerde bulamadım."
Jin Ling tüm koyunun altını üstüne getirdiği iki saatin ardından kıpkırmızı olmuş yanaklarıyla elindeki kutuyla uğraşan dayısının yanına dönmüştü.
Cheng akan gözyaşlarını silerek ablasının gelinliği olan kutuyu hızlıca kapattı ve yatağının altına itti.
"Bulamadın mı?"
"Hayır. Her yeri aradım ama yok."
"Flütü yanında mı?"
"Hıhı."
"Sorun yok o zaman. Çok sürmeden geri döner..."
Ardından kısık sesle ekledi.
"Çünkü aradığı şeyi bir daha asla bulamayacak."
"Ne dedin dayı?"
"Hiçbir şey..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiraeth
FanfictionGusuLan sektinden Lan Wangji savaş esnasında ağır yaralı bir biçimde ortadan kaybolmuştu... 🔞Rahatsız edici içerik barındırabilir🔞