KURTYOLLU

6 1 0
                                    

Büyük dorseli Mercedes marka tır dar, tek aracın zar zor sığdığı toprak yoldan köye giriyordu.

Uzun bir yolculuktan sonra sağ salim köye ulaşabilmişti. Tüm gece direksiyon sallayan şoför Necip endişe içinde terlemişti.
Fakat şimdi rahatlayabilirdi. Köy sınırı içine girmişti ve köyden de üç kez el feneri yanıp sönmüştü.
Köye girmek için son bir bayırı aştıktan sonra köyün evlerinin başladığı yerde karartılar gördü. Ardından üç el feneri yandı.

Tır yavaşça sağa sapıp ilk evin önündeki boşluğa girerek durdu. Orta boylu, kır saçlı, kirli bıyıklı, üzerine siyah bir ceket ve başına da kışlık bir şapka giyinmiş şoför uzun farlarını kapatıp kısa farı açtı ve aşağıya atladı.
Az ilerde bekleyen, önde şişman, kısa boylu, göbekli bir adam ve biraz gerisinde zayıf, uzun ve kısa üç adama:
"Selamün aleyküm." diye selam verdi. Öndeki şişman adam:
"Aleyküm selam. Hoş geldin Necip Usta." dedi. Şoför Necip:
"Hoş buldum Yaser komutan."
"Sağ salim gelebildin şükür ki."
Şoför Necip tek tük lambaları yanan sokaklara, karanlıkta daha da parlayan Ay ve yıldızlara, hiç ışık yanmayan köye bakarak:
"Allah'a şükür." dedi. "Kumocağı köyünden sonra epey sıkıntılı geldim ancak sıkıntı çıkmadı."

Bu büyük korucu köyünün lideri olan Yaser komutan onu evine davet ederek gerideki adamına:
"Kasayı boşaltın." dedi ve yanına aldığı şoför Necip ile evine doğru yürümeye başladı.

Kırk beşini aşkın, şişman, kısa boylu, tıknaz, göbekli bir adamdı
Yaser komutan. Buralıydı, uzun yıllardan beri koruculuk yapardı.
Yakındaki bir alay komutanlığı eğitimleri kapsamında altı ay silah eğitimi almıştı.
Köy üç yüz haneliydi ve iki yüz korucu vardı. Bu sayı epey fazla olunca Yaser komutan bölgenin asayişi için çok önemli bir adam oluyordu. Çevredeki altı köy ve dokuz mezra da yüz elli kadar korucu sağlıyordu.

Kendine adam sağlayan köylerin, mezraların güvenliğini üstlenmiş olsa da çoğu zaman korucu vermeyen veya veremeyen köy ve mezraların da güvenliğini sağlardı. Karşılığında da yakıt, erzak ve para alarak dönerdi.
Ayrıca baskına uğrayan karakol, devriye görevi yapan asker ve asker konvoylara da yardıma koşan oydu.
Dağdaki teröristlerle en yakın temas halinde olan koruculara devlet de desteğini eksik etmezdi.

Köyün içindeki nöbetçilerin arasından geçerek köyün tam merkezindeki Yaser komutanın iki katlı, kerpiç evine geldiler. Kapıda iki silahlı adamı vardı.
Çit kapısından geçip avluya geldiler. Sağda üç kangal köpeği bağlıydı. Solda iki garaj ve araç çıkışı için bir açık kapı vardı. Orda da iki adam bekliyordu.
Evin aşağısı muhtemelen ambar, ekmeklik veya izbeydi.
Avluyu geçip merdivenden boş balkona çıktılar. Kış olduğundan burda halı, minder yoktu.
Kapının önüne gelince Yaser komutan:
"Misafirimiz var!" diye bağırdı. Bu içerdekilerin toplanması için bir uyarıydı. Kapı açılınca:
"Buyur Necip gardaşım." diyerek içeri davet etti ve şoför Necip önde o arkada içeri girdiler.

İki odalı evin salonuydu burası. Sağda bir lavabo, camın önünde, yerde bir piknik tüpü, çaydanlık, tepsi ve üstünde beş altı çay bardağı vardı.
Parça parça halı ve kilimlerle döşenmiş, karşı duvarda, arka tarafa bakan bir küçük pencere daha vardı.
Sağ ve solda birer kapı vardı. Yaser komutan sağ kapıyı açıp:
"Buyur." dedi ve oturma odasına girdiler.

Pencere önünde oturmak için minderler, ortada büyük bir halı, kapının arkasında eşyalar olduğu için o kısma perde çekilmişti. Tam önünde tüplü bir televizyon duruyordu. Onun yanında soba, onun üstünde çakmak, kibrit, makas vb eşyaların konulduğu bir delik açılmıştı. Duvarda bir fişeklik ve çifte asılıydı.
Yaser komutan lambayı yaktı ve onu bir mindere buyur edip:
"Fatma!" diye dışarıya seslendi. Kendisi de sobanın yanına geçti. Sobayı açtı ve içeri giren beş yaşındaki, esmer, örgülü kıza:
"Ablana söyle de bize yemek getirsin. Çay da koyun." dedi. Kız bir şey demeden çıktı. Yaser komutan.
"Üşüdün mü Necip gardaşım?" dedi.
Üşümüştü.
"Ne yalan söyleyeyim üşüdüm." dedi. Yaser komutan sobayı açtı. Yanan soba içeriyi ısıtana kadar ceketine büründü.Yaser komutan ise ayaz altında yarım saat onu beklemiş olmasına karşın üşümüş değildi.
"Kurtyollu gardaşım nasıl?" diye sordu. "Kaç yıl oldu uğramadı buralara. Unuttu bizi."
"Hiç unutur mu?"
"Öyle öyle. Baksana on iki sene oldu geldiğinden beri."
"Demek o kadar oldu ha."
"Oldu ya. Hali hatrı nasıl, iyi mi, epey değişmiştir?"
"Her insan değişir komutan,keyfi yerinde. İşleriyle uğraşıp da zaman bulabilirse binicilik kulübüne gidermiş,öyle duydum adamlarından."
"Aman iyi Necip gardaşım. O iyi olmazsa biz burda mermisiziz, açız."
"Kalleşler aman vermiyor mu?"
"Bir an boş durmuyor hainler. Sen gelmeden önce çıkıp iyice uzağa dek kovalıyoruz. Yoksa sen de gelemezsin. E her zaman da çıkıp kovalamak mümkün değil. Sağolsun aşağı karakolun genç bir teğmeni var. O ara ara erzak getiriyor. Hasattan kalan unla, bulgurla idare ediyoruz. Süt de peynir de var hamdolsun. Allah yardımını eksik etmesin."
"Amin." diyen şoför Necip karşı duvarda asılı duran çifteye baktı. Onun iyice daldığını gören Yaser komutan da:
"Dedemindi." dedi. "Dedeme de babası vermiş.'69 imali diyordu amma babası '65 ölümlü. En az elli beş yıllık."
"Çalışır mı?"
"Yok be Necip gardaş. Yarım asır olmuş. Atar mı bu? Hurda."
"Ya!"

KURTYOLLU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin