II. BÖLÜM

3 0 0
                                    

Aradan geçen bir haftadan sonra Suna Hanım Danimarka'dan gelerek Kurtyollu'ya geldiğini telefonla bildirmişti.
Yaptıkları görüşmeyle üç gün sonra, Pazar günü akşam yemeği için Suna Hanım'ın bağ evine davet edilmişti Kurtyollu.
Kalabalık bir yemek olacağını söylemişti Suna Hanım. Aile dostları, iş arkadaşları,ortakları da katılacaktı.
Kurtyollu telefonı teşekkür edip kapatmadan önce:
"Ben de biraz kalabalık gelirim." demişti.

Bir hafta içinde Şengül giderek işlere alışmaya başlamıştı.
Annesi zor da olsa İsviçre'ye gitmeyi kabul etmişti.
Annesiyle vakit geçirmek istediği için Şengül yemeğe gelemiyordu. Kurtyollu, Nadir ve birkaç adamı ile gidecekti.

O pazar akşam üstü Kurtyollu üst katta, odasında, Nadir, Hakan ve Tayfun da odalarında hazırlanıp gidecekleri saati bekliyorlardı.

Kurtyollu her zamanki gibiydi. Nereye giderse gitsin aynı tarzı koruyordu.
Siyah pantolon, üstüne beyaz bir polo tişört, başına siyah kep şapkası... Serin havalarda ceket ve kaban. Şimdi ince bir ceket alacaktı sırtına.
Kolunda on beş yıldır kullandığı, savaştan önce Bağdat'tan aldığı maddi ve dahası manevi olarak çok değerli saati kolunda, Şam işi gümüş yüzüğü parmağındaydı. Saati Zeki Ağa almıştı. Hediyeydi. Yüzük de üç yıl önce kaybettiği bir dostu İrfan'ın hediyesiydi.

Aşağıya indiğinde Gülcan Abla karşıladı. Hayranlıkla bakıyordu.
"Çok şık olmuşsun." dedi."Bugün kendine bir kız bulursun artık."
Kurtyollu ceketini giyerken:
"Beni bir evlendirsen muradına erecek misin?" diyince Gülcan Abla:
"Tabi ya." dedi. Kurtyollu:
"Nadirler nerde?" diyince de:
"Dışardalar."
"Hazırlar mı?"
"Heralde hazırlardır. Çıkmışlar ama."
"Peki o zaman. Gece görüşürüz. Ev sana emanet."
"Uğurlar olsun oğlum. Yolunuz açık olsun."

Kurtyollu bahçeye çıktığında üç adamını da hazır buldu.
Nadir lacivert bir takım elbise, Hakan siyah pantolon, beyaz gömlek ve üstüne de siyah ceket, Tayfun da lacivert pantolon, beyaz gömlek ve lacivert ceket giyiyordu. Kurtyollu:
"Maşallah çok yakışıklısınız." dedi."Sizi kaptırmaktan korktum şimdi."
Nadir:
"Biz de aynısını senin için dedik abi." dedi. Kurtyollu uzatmak istemedi.
"Hangisiyle gitsek?" diye yan yana park edilmiş arabalara baktı. Nadir:
"Minibüsle gitmeyecek miyiz?" diyince "yok" dedi.
"Bugün bizim 'gazi' ile gidelim."
Bugüne kadar dört büyük kaza atlattığından "gazi" dediği, buna rağmen hala takır takır çalışan, onun otuz yıllık yol arkadaşı "gazi" ye bindiler.
Kurtyollu onu asla şoföre vermez daima kendisi kullanırdı. Yine öyle yaptı.
Nadir yanına, Hakan ve Tayfun da arkaya oturdu.

Fıstık yeşili Mercedes çiftlikten çıkarak Suna Hanım'ın şehrin öbür ucundaki bağ evine doğru yol aldı.
Bir saati geçkin bir yolları vardı. Kurtyollu otobanda hızla, şehir içinde de uygun bir süratle yolu bir saate indirmişti.
Yolda hediye olarak ne alacağını bilememiş ve yol kenarındaki bir mağazadan eski bir taş plak almıştı.
Suna Hanım'ın da orijinal ve eski güzel parçalardan hoşlanacağını düşünüyordu.
Müzeyyen Senar "Sevmekten Kim Usanır" parçasını aldıktan sonra bağ evine gitmeleri için engel kalmıyordu.

Saat sekize çeyrek kala Suna Hanım'ın attığı konuma göre bağ evini buldular.
Dağların, tepelerin arasında, bir tepeye oyulmuş bir mağarayı andıran bağ evinin ışıkları parıldıyordu.
Önce asfalt yoldan çıkıp soğuk asfalta, ardından da kısa da olsa toprak yola girdiler ve birkaç korumanın başında beklediği diğer misafirlere ait arabaların yanına yanaşıp indiler.
Son model jeepler, onunki gibi minibüsler, pikaplar ve iki son model spor araba...
Onun '84 model "gazi" si sönük kalıyordu ancak umursadığı da yoktu.
Arabada adamlarını uyarmıştı.
"İçmek yok, kimseyle dalaşmak yok, içip de size bulaşan olursa uzaklaşın. Anladınız mı?" demişti. Nadir'in sinirine hakim olamadığını bilirdi. Tayfun'a:
"Sen sakin adamsın Tayfun. Bu deliye hakim ol." demişti. Sonra da inip bağ evinin bahçesine doğru yürüdü.

KURTYOLLU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin