jungkook üst bedenini saran siyah gömleği ve koyu gri renkli yer yer yırtık pantolonuyla jimin'in karşısında öylece dikilirken içinde sarsılan her şey aklında büyük bir enkâz yaratıyordu.bu adam...
bu kadar yakından, daha da güzeldi.
bu bir lânetti. bir erkeğin bu kadar güzel olması, diğer insanlara yapılan bir hakaretti. jungkook, jimin'e her baktığında içinde yer değiştiren kelebeklerin hareketi yumruklarını sıkmasını sağlıyordu. kabul edemezdi. kabullenmek bitişiydi her şeyin.
ne kadardır birbirlerini o şekilde izlediler ikisi de bilmiyordu. ama dışarıdan onlara bakan namjoon ve yoongi artık endişelenmeye başlamışlardı.
"jimin."
namjoon çocuğu sarstı. sonunda jimin rüyâdan uyanmış gibi geri dönmüştü. insanlar normal hareketine kavuşmuş, sesler geri gelmişti.
"bu jungkook." dedi, jungkook'u tanıtır gibi eliyle gösterdi. kendisi de şoktaydı bekledikleri küçük kızlar aslında koca adamlardı. özellikle jungkook kalıbıyla gerçekten büyüktü.
jimin elini uzattı jungkook'a. jungkook koca gözlerini iki kere kırptıktan elini uzatabilmişti ancak. "ben park jimin."
"jeon jungkook." dedi, jungkook. kendini tanıtmak için. o an bakışları karışıktı.
avuçları birbirlerini öptü. jimin'in yüzüklerle süslü güzel eli, jungkook'un uzun parmakları ile buluştuğunda küçük bir elektrik dalgası ikisinin bedenlerini de ele geçirmişti.
—
"sorunu çözebileceğimizi biliyorum." dedi, jimin. olan bitenler hâlâ vücudunda bir sanrı hissi yaratsa da kendini itiyordu gerçekliğe. jeon jungkook gerçekti. küçük bir kız değil, iri yarı bir erkekti. ve nefret besliyordu.
jungkook göz devirdi. jimin elindeki alkolsüz kokteyli bir dikişte bitirdikten sonra insanların arasından sıyrılıp konuşmak için kaçtıkları sakin teras köşesinde jungkook'un yüzüne baktı usulca.
yan profili, daha da etkileyici görünüyordu. yanağının üzerinde bir jilet gibi duran yarası jimin'in içini titretmişti.
park jimin, iyilik meleği görüntüsünün altında gece hayatını seven, serseri takılmaktan hoşlanan bir adamdı ve gecelik ilişkiler ona göre daha kolaydı. bu sebeple bu zamana dek kimseye küçük bir yaranın hikâyesini bilmek isteyecek kadar çekilmemişti.
büyük bir illüzyonun içinde sıkışmış kalmış koşsa da yolu bulamamış ve sonunda yine jungkook'un iri gözlerinde soluklanmıştı jimin.
adamın rüzgardan uçuşan saçları yer yer gözlerini kapatıp kirpiklerini okşuyordu. bu görsel şölen, jimin'in zihninde olan gizli kelimelerin ortaya çıkmasına yetmişti bile. ne tür bir sihirbazdı bu çocuk, yoktan vâr ediyor; kaybolmuşu buluyordu.
"çözülecek bir şey yok, park jimin. sen her zaman sinirimi bozmaya devam edeceksin. şu an bile canımı sıkıyorsun."
jimin dilini yanağının içinde gezdirdi ve hoşnutsuz bir şekilde tchladı.
"böyle olmuyor, jungkook."
jungkook'un dudağının bir kenarı kıvrıldı. jimin'in gözleri kısa bir saniyeliğine aşağı kaymış ardından tekrar iri gözlerle buluşmuştu.
"anlaşamayacağız seninle."
"öyle." dedi jungkook. jimin'i onayladı. "buraya anlaşmaya gelmedim. yalvardığın için geldim."
jimin güldü. jungkook ısırmaktan yanağının içini koparacak hâle gelmişti. karşısındaki güzel gülüşlü adamın sözleri tekrar göz devirmesine sebep olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hater or lover 愛 jikook
Fanfictionjimin'in hater'ı en büyük ilhâmı olmuştu. not: kitapta dom/bottom diye bir ayrım yok.