1.BÖLÜM

121 20 83
                                    


Çocukluğumun, diğer çocukların kendi çocukluklarına şükretme sebebi olmasına kırgındım. O çocukların hayatlarındaki renklerin benim kararan hayatımın yanında iyice parıldayacak olmasına kırgındım. Ama en çok kendime kırgındım.

Hayır, kendime kırgın değildim. Çünkü ben sevdiğim kişilere kırılırdım. Yani ne kendime ne de bir başkasına kırılmazdım, bu ihtimalsizdi. Kendime kızgındım. Evet, kendime çok kızgındım. Öyle bir kızgınlıktı ki bu hiç kimseye bu kadar kızmamıştım ve eminim ki hiç kimseye de bu kadar kızmayacaktım. Kırgınlığıma gelirsek güzel çocukluk yaşamış olan çocuklara kırgın olan ben değildim, o çocuklara kırgın olan onlar gibi çocukluk yaşayabilme ihtimaline rağmen o çocukluğu yaşayamayan çocukluğumdu. Çocukluğum herkese kırgındı ama en çok bana kırgındı. Çünkü ben onu yaşatmak yerine öldürmeyi seçmiştim. Çünkü ben ondan vazgeçmiştim, sonra da o benden vazgeçmişti. Aslında hayır, o benden o kadar da kolay vazgeçememişti ama deniyordu işte. Bir köşeye geçmiş onu tekrar öldüreceğim zamanı bekliyordu sessizce.. Sessizce, evet sessizce. Ölümü bile sessizce bekliyordu çünkü ona sesini çıkartmayı kimse öğretmemişti. Gerçi öğrense bile o sesi çıkarabilecek kadar gücü yoktu. Sessizlik ve çaresizlik onun tek ama en vefalı arkadaşlarıydı.

Ben Aleda. Aleda Hüma Yalçın. Ben bir kız çocuğuydum ölümü bekleyen, ben bir gençtim hedefleri olan, ben güçlü bir kadın adayıydım ayakları sürekli yere sağlam basacak olan. Bana çelme atmaya çalışanların ayağını kıracak olan bendim. Bu hayatı yaşayan bendim. Kendimi asla ezdirmemeye yemin eden bendim. Uğruna sözler verdiğim kardeşim için varıyla yoğuyla çalışan bendim. Bu hayat benimdi ve o benden alacağını zaten almıştı. Sıra artık bendeydi.

Sıra artık hep bendeydi. Çünkü hayatın benden alacağı bir şey kalmamıştı. Ha canım vardı ama o benim için bile bu kadar önemsizken hayatın bir işine yaramazdı.

Yurttan akşamdan hazırladığım çantayı alarak okula doğru yürümeye başladım. 12.sınıf öğrencisiydim. Hedefim hukuk okumaktı. Başaracaktım buna emindim. Çalışıyordum, çabalıyordum ve elimden gelen her şeyi yapıyordum. Olumsuz duygulara yer verecek şeyler yapmıyordum. Ben yapardım, hep yapacaktım. Engeller çıkacaktı, onlar zaten hep çıkardı önemli olan her defasında o engellerle karşı karşıya gelebilmekti. Başarı o engelleri geçmekti evet, ama o engellerle karşı karşıya gelebilecek cesaretimiz yoksa başarı denen şey ortaya çıkmazdı.

Sessizce kaldırımda yürürken kaldırımda ki karelerin çizgilerine basmamaya çalışıyordum. Her çizgiye bastığımda beş saniyelik bir sinir krizi geçiriyor ardından yine devam ediyordum. Garipti ama bu huy sadece bende yoktu duyduğum kadarıyla. Her insanın değişik değişik huyları vardı. Bu da benim garip huylarımdan sadece bir tanesiydi. Ahh yine çizgiye basmıştım. Sabah sabah sinirlerimi zıplatmak istemediğim için kaldırımdan indim ve düz yolda yürümeye başladım. Okulum ile yurdun arası çok yoktu sadece on beş dakikalık bir yürüme mesafesi vardı. Fakat ben zaten çok hızlı yürüdüğüm için bu on beş dakika yedi sekiz dakikaya kadar iniyordu. Evet diğer alışkanlığım çok hızlı yürümemdi. Öyle ki dışarıdan beni izleyen insanlar birinden kaçtığımı bile düşünebilirdi. Bunu isteyerek yapmıyordum hızlı yürümek benim için çocukluktan kalma bir alışkanlıktı. Sadece kafam dalgın olduğunda veya canım sıkkın olduğunda yavaş yürürdüm. Evet işte gelmiştim. Okul kapısından içeri girdim ve yürümeye başladım. Hala sıraya girmek denen saçmalığı yapıyorduk hem de her sabah. İstemeye istemeye de olsa sıranın en arkasına geçtim ve beklemeye başladım. Müdür yine "Allah ağız vermiş, konuşalım diye vermiş" mottosuyla bir saatlik konuşmasını bitirince nihayet sınıflara girmeye başladık. 3. Kata geldikten sonra sınıfıma ilerledim ve pencere kenarındaki en arka sıraya oturdum. Tek oturuyordum ve açıkçası bu durumdan memnundum. İlk dersin başlamasına daha beş dakika vardı. Gözlerimi dinlendirmek için yeterli bir süreydi. Çantamı sırama koyup kafamı da çantamın üstüne koydum. Gerçekten sıralarda yatmak birçok yatakta yatmaktan daha konforluydu. Gözlerimi kapatmıştım ki "Günaydıııııın" diye bağıran bir ses ile gözümü açtım. Bu ses sınıfımızın enerjisi hiç bitmeyen, sürekli gülen ve güldüren çocuğuna, yani Çağan'a aitti. Evet hani sürekli başınızın etini yiyen, enerjisini gördüğünüzde "Bu ne yaşıyor?" diye sorduğunuz ve tek amacı dersi kaynatmak olan tipler vardır ya? Heh işte o tiplerin vücut bulmuş bir tanesi karşınızdaydı. İyi çocuktu, hoş çocuktu ama boş çocuktu işte. Bana veya herhangi birine bir zararı yoktu. Zaten sınıfta benimle tek düzgün iletişim kurmaya çalışan oydu. Diğerleri ya muhatap olmuyor ya da o beş gramlık, yok yok beş fazlaydı onlar için. Üç gram yeterdi evet evet üç yeterdi. O üç gramlık akıllarıyla bana laf sokmaya çalışıyorlardı. Ha her laflarını onlara misliyle yutturuyordum ama onlarla uğraşmak istediğim de pek söylenemezdi açıkçası.

SESSİZ RİTİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin