1.Bölüm "Göremiyorsun Ama Hissediyorsun"

1.5K 190 50
                                    

Perdeler kapalıydı. Işıktan, hareketten ve sesten uzaktık. Nefes alıp-verişini hissedebiliyordum. Derin bir nefes aldı;

"Senden kaçıp, gene sana sığınıyorum." Dudakları boynuma dokundu. Öpmedi, yorgundu. Sadece dokundu. Gözlerinin önündeki buğu gene belirdi. Derin nefes alacaktı, alamadı. Yarıda kaldı. Nefesi kaburgalarının arasına sıkıştı, canı yandı. Derin bir ah çekti. Dudaklarını ısırdı.

İşaret parmağını, alt dudağının sol yanındaki kabuk tutmuş yaraya götürdü. Dokundu, işaret parmağına baktı. Kanamıyordu. Diğer dudağıyla, kabuğun üzerini kapattı. Isırdı. Göz kapakları düştü, yorgunluğu suratına yansımıştı. Uykulu bir hali vardı ama uykusuzluğa direniyordu.

Parfümünün kokusu, alacakaranlık odanın her köşesine yayılmıştı. Huzuru çağrıştıran bir kokuydu. Belki de seneler sonra bile bu odaya girdiğimde aklıma ilk gelecek unsurlardan biri bu kokuydu. Teniyle karışık parfüm kokusu...

Elini avcumun içerisine koydu. Şımardığında böyle yapardı. Ya da ilgi istiyordu. Bir önemi var mıydı? Avcumun içindeki elini aldım, dudaklarıma yaklaştırdım. Öptüm. Avuç içlerinin kokusunu göğsümde bir yere saklamak istedim. Onun teni yeryüzündeki en güzel kokuydu. Hoşuna gitti. Çenesinin üzerindeki gülümsemeyi utangaçlığının altına gizlemek istedi, başaramadı.

Saat taşımıyordu, zamanın bir önemi yoktu. Muhtemelen kapalı perdeler altında, alacakaranlığa teslim bu odada saatin kaç olduğundan da haberi yoktu. Çanta taşımıyordu, çünkü yükleri omuzlarındaydı. Hayatını en sevdiği siyah deri ceketinin ceplerine sığdırırdı. Bir paket sigara, bir cep telefonu ve birde iç cebinde sakladığı çakmağı hayatında sahip olduğu birçok şeyi ifade ediyordu.

Çakmağının sırrını hiç çözemedim. Sadece çok seviyor. Kim hediye etti, nereden aldı yoksa birinden hatıra mı kaldı, bilmiyorum. Sormaya da çekiniyorum. Ona soru sormak, tanrıya "neden varsın" demek kadar cesaret istiyor. Bu cesarete sahip olmadığımdan değil, sorunun cevabından korktuğumdan sormuyorum bende. Gizemleriyle, saklı yalan yanlarıyla, akan rimelleri, dağılan saçları ve çenesine bulaşan rujuyla seviyorum.

Bazen ona bakarken göz göze gelmekten korkuyordum. Şayet göz göze gelirsek, gözlerine bir perde iniyor ve derin derin susuyordu. Dudakların kemiriyor, elini küpelerine götürüyor, ağzını bıçak açmıyordu.

Düşüncelerimin orta yerinde, dudakları kıpırdadı. "perdeleri açalım mı" diye sordu. Fazla düşünmeden yanıtladım "karanlığı seviyorum, biliyorsun."

"Karanlığın altında seni göremiyorum."

"Göremiyorsun ama hissediyorsun."

Sustu, derin bir nefes aldı. Eli iki kişilik yatağın, deri başucuna asılı ceketine gitti. El yordamıyla alacakaranlık odada iç cebindeki çakmağı buldu.

gri bir sigara tablası vardı. Üzerine yeşil bir kalemle notlar düşmüştü. Sevdiği kelimeleri yazmıştı. İçinde huzura giden yolda insanın karşısına çıkabilecek birçok sözcük mevcuttu. Sigara tablasından sigarasını çıkarttı. Sigarasını yaktı.

Sigarasını parmağının arasına aldı, siyah bluzunu düzeltip boynunu bana yaklaştırdı, başını kaldırdı. Gözlerimi kaçırdım fakat ısrarla gözlerime odaklandı. Göz göze geldik. Sigarasından bir soluk aldıktan sonra, yutkundu. "Şimdi ne yapacağız?" sesi titredi. Söyleyecek fazla bir şeyim yoktu. bedenini doğrulttu, yatağın başucuna yasladı. Sigaranın cılız ışığında dudaklarını kemirirken, bir elini çenesine götürdüğünü fark ettim. En derin düşüncelere dalmadan önce, sıklıkla yaptığı bir şeydi bu.


Bazı Şeyler SöylenmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin