2. BÖLÜM: "Günaydın"

993 138 52
                                    


Telefonun alarmı çaldı, uyandım. Ağzım kurumuştu. Başucumdaki okul çantasından el yordamıyla pet şişeyi buldum. Pet şişenin dibinde kalan sudan birkaç yudum aldım. Tadı berbattı. Plastik tadı vardı. Yonca hala uyuyordu. Başı her yanı ucuz deterjan kokan, yıkanmaktan lime lime olmuş, fermuar yerinden püsküller sarkan beyaz yastığın kenarına düşmüştü. Başını hafifçe yukarı kaldırdım, uyandırmak istemedim. Başının altına yastığı ittim. Dudağının sol yanından öptüm.

Sabahın körüydü daha. Okula gitmeme gerek yoktu. Fakat yonca gitmezse, devamsızlıktan kalacaktı. İçimden uyandırmak geçmedi. Yatağın içinde doğrularak, sırtımı yatağın deri başlığına yasladım. Biraz düşünmek, biraz da kendime gelmek istedim. Saatin sesi rahatsız etti. Dikkatimi başka bir şeye vermem gerekiyordu.

Üzerimdeki tişört inceydi, hırkamı giydim. Odanın penceresine gözümü iliştirdim. Dışarıda gün doğmuştu. Hatta tramvayda çalışmaya başlamıştı. Hatta pencerenin ardından sokak simitçisinin sesi geliyordu. Kulaklıklarımı aradım, yatağın kenarına düşmüştü. Elime aldım, sonra müzik dinlemekten vazgeçtim. Sessizlik daha huzurluydu. Kendimle baş başa kalmamak adına şarkılara sığınmak, hiçbir şeye çözüm olmuyordu.

Yatağın her iki yanında komodin vardı. Kendi tarafımdakinde yoncanın sigara paketi vardı. Aldım, çakmağı buldum. Sigara yaktım. Sabah sabah ağzımın tadı zehir gibi olacaktı, pek umursamadım. Yedi buçukta kalkıp hazırlanırsak, okula yetişebilirdik. Moda caddesini hızlı adımlarla yürürsek, sekiz yirmi vapuruna yetişebilirdik.

İnsan hiç kendinde kaybolur mu? Bazen kendimde kaybolduğumu hissediyorum. Düşünürken, kendi zihnimin bana yabancı sokaklarına düşüyor yolum. Kayboluyorum. Şarkılara sığınmak ya da saatin yelkovanını izlemek kaçış yollarından yalnızca birkaçı. Fakat kendimden kaçmanın pek imkanı yok. Varsam, yaşıyorsam, nefes alıyorsam ve düşünüyorsam kendimle karşılaşmak için ille de aynaya bakmama gerek yok. Her hareketimde, içimde hapsettiğim "ben" ile karşılaşıyorum. Kısacası kendimden kaçmanın yuvarlak bir küre üzerinde ufuk çizgisine koşmaktan farkı yok.

Yonca'yı uyandırma vaktim gelmişti. Cenin pozisyonunda uyuyordu. Boynuna eğildim, kulağına ismini fısıldadım. Duymadı, biraz daha yüksek sesle fısıldadım, saçlarını kenara sıyırıp kulağının kenarını öptüm. Teni yeryüzünün en masum, en temiz ve en narin noktasıydı. Göz kapakları titredi. Kirpikleri kımıldadı. Dudaklarının kenarındaki huzur ifadesi yüzüne an ve an yayıldı.

Bluzunun boyun kısımları terden rutubetlenmişti. Sabahları ufak bir kız çocuğundan farkı olmazdı. Gözlerini uzun süre açamazdı. Yatağın içinde doğruldu. Pijamasını düzeltti. Akan rimeline aldırmadan avuç içiyle yüzünü sildi.

Uykulu sesiyle "günaydın" dedi. Gülümsedim. Sesi kırçıllıydı. Sabah mahmurluğu sesine yansımıştı. Masumdu, uykuluydu, tarifsiz bir huzuru her anında barındırabiliyordu.

Yatağın içinde oturdu. Bluzunu değişmesine yardım etmemi istedi, el işaretiyle. Bluzunu çıkarttım. Üzerine okul formasını tişörtünü giydirdim. Kendini tekrar yatağa attı. Yüzü koyun uzandı. "beş dakika daha" diye mırıldandı. Okula geç kalmasını istemedim, yeniden uyandırdım. Ayağa kalktı, yavaş adımlarla, yalpalayarak lavaboya gitti. Lavabonun kapasını kapattı.

Üzerimi değişmek için kalktım. Dolaba bakındım. Fazla detaya girmeden, dün giydiğim pantolonlardan birini aldım. Giydim. Sabah serini insanın kemiklerine işliyordu. Yonca'nın deri ceketini peteğin üzerine serdim. O lavabodan çıkana kadar ısınır, diye düşündüm.

Hırkamı giydim. Cep telefonumu şarjdan çıkarttım. Cüzdanımı aldım. Çanta almama gerek yoktu. bir hırka cebine sığacak kadar yaşayacaktım bugün.

Yonca lavabodan çıktı, yanıma geldi. Hazırlandı. Rujunu sürmüş, rimelini silmiş, saçlarını toplamıştı. Dağınıkken daha güzeldi saçları.

Saat dokuz gibi Yonca'nın okulunda olmalıydık. Yoncayı bıraktıktan sonra kendime ders çalışmak adına bir kafe bulacaktım. Sakin ve sessiz olması işime gelirdi.

Apartmandan çıktık. Eldivenlerimi çıkarttım, yoncaya uzattım. Gülümsedi. Giydi. Kasımdı ve İstanbul buz gibiydi. İki yakası bir araya gelmeyen şehirde, karşıya, Eminönü'ne geçecek oradan Cağaloğlu'na kadar yürüyecektik.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 17, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bazı Şeyler SöylenmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin