iki

79 6 3
                                    

Aynada son kez kendime bakıp sırt çantamı omzuma atarak evden çıktım. Evlerimiz arasındaki mesafe fazla değildi. Yürüyerek yaklaşık on beş dakikada ulaşabilirdim. Hava kapalıydı, böyle havalarda yürüyüş yapmayı seviyordum.

Kulaklıklarımı takıp saçlarımı savuran hafif esintiyle beraber adımlamaya başladım. Nihayet vardığımda kapılarını çaldım. Kapıyı Mira açtı, üzerinde koyu gri bir tişört ve altında siyah, sade bir eşofman vardı.

''Selam.'' dedi ve içeri girebilmem için kapının önünden çekildi.

Kısık sesle selamına karşılık verip içeri girdikten sonra merakla etrafıma bakınmaya başladım.

''Paltonu ver, asayım.'' demesi üzerine paltomu çıkarıp verdim. Paltoyu astıktan sonra eliyle gel işareti yapıp ilerlemeye başladı. Evde ikimizden başka kimse yok gibiydi, sessizdi. Odasına girmemizle etrafı dikkatle incelemeye başladım.

Odasına koyu renkler hakimdi. Duvardan duvara uzanan bir kitaplığı vardı ve bu bile kitaplarını sığdırmaya yetmemişti, yerde dizili birsürü kitabı vardı. Her gün okula yeni bir kitapla gelmesine şaşırmamak lazımdı. Diğer başka bir duvarındaysa posterler asılıydı, el yazısıyla yazılmış birkaç not da gözüme çarpmıştı. Bu duvara yaslı bir masası vardı ve önüne iki tane sandalye yerleştirilmişti. Odayı incelemeyi bitirdiğimde Mira'ya bakabilmek için arkamı döndüm. Kapıya yaslanmış, kollarını önünde kavuşturmuş bir şekilde beni izliyordu. Keyifli bir ifadesi vardı.

''Beğendin mi?'' demesiyle kafamı onaylarcasına salladım. 

''Kendime kahve yapacağım, sen de ister misin?'' 

''Olur.'' dememle mutfağa doğru yöneldi ben de peşinden ilerledim. Masaya yaslanarak ellerini incelemeye başladım. Çok güzeldiler. Parmaklarının birkaçına yüzük takmıştı. İnce ve zarif bir duruşu vardı. Ellerimin, elleri arasında nasıl duracağını merak ettim. Arkasını dönmesiyle bakışlarımı ellerinden çekip gözlerine çevirdim. Mira kahve fincanını uzatırken, ellerimizin temasıyla karnıma garip bir his yayıldı. 

Ellerimizde kahve fincanlarıyla odasına geri girdik.

''Duvarına astıklarına bakabilir miyim?''

Kafasını onaylarcasına salladı, adımlarımı duvara yönelttim. Gözüme ilk çarpanı okumaya başladım.

"Varoluşa sürülmüş bir hayvan olan insanın trajedisi, yaşamdaki verilerle değerlerin kendisine yeterli gelmemesinden kaynaklanır. Hayvan için yaşam her şeydir; insan içinse bir soru işareti. Kesin bir soru işareti, çünkü insan sorularına daha önce hiç yanıt alamadığı gibi, bundan sonra da alamayacaktır. Yaşam yalnızca anlamsız değildir, anlamlı olması da olanaksızdır."*

Arkamda hissettiğim Mira'nın varlığıyla ona döndüm, ''Fazla karamsar bir bakış açısı değil mi bu sence de, bir şeyi anlamlandırmak için illa verilerin varlığına mı ihtiyacımız var? Yaşam anlamsız diye kestirip atmak yerine kendimiz bir anlam bulamaz mıyız?''

''Nasıl mesela?''

''Bu dünyada herkesin bir amacı olduğunu düşünüyorum. Bence hayatı anlamlı kılan bu amacı bulmak.''

Bir süre sessizlik oldu. Bakışlarını yere sabitlemiş, düşüncelerini toparlamaya çalışıyor gibiydi.

''Ya bir amaç yoksa?''

Buna söyleyecek bir şey bulamamıştım. Bakışlarımı odada gezdirdim ve aniden aklıma gelen fikirle gülümseyerek Mira'ya döndüm, ''Proje için ne yapacağımızı buldum.'' 

Sandalyemde gerinip esnedim. Hava kararmıştı ve projeyi neredeyse bitirmiştik. 

''Yorulduysan devam etmek zorunda değiliz. Gerisini ben tamamlayabilirim.'' yanımdan gelen sesle kafamı Mira'ya çevirdim, yüzünde anlayışlı bir gülümsemeyle beni izliyordu. 

Mahcup bir şekilde gülümsemesine karşılık verip, ''Biraz yoruldum sanırım.'' dedim.

''Saat geç oldu, geceyi burada geçirebilirsin istersen?'' demesiyle duraksadım. Biraz daha birlikte durursak heyecanlanıp hislerimi belli edebilirdim ve rahatsız olup benden uzaklaşması fikri beni korkutuyordu. 

''Ah, saol ama eve gitsem daha iyi olur. Hem zahmet de vermek istemem.'' dedim. Gözleri önce yüzümde dolaştı sonraysa gerginlikle birbirine doladığım kollarımda. Hemen kollarımı normal haline getirdim. Bakışları tekrar yüzüme çıktı. 

''Nasıl istersen.''

Kapının önüne geldiğimizde ''Okulda görüşürüz o zaman.'' dedim, sadece kafasını sallamakla yetindi. 

*alıntı Umutsuzluğun Doruklarında, Emil Michel Cioran.

black beauty • [gxg]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin