a

166 34 1
                                    

uzun yolları aştı, sonunda nino'nun mezarına ulaştı. sevgilisini göremedi. oturdu beyaz dut ağcının önünde, bekledi.

kaçacaklardı sonunda. kimseler laf edemeyeceklerdi onlara!

reki'nin yüzünde bir gülümseme vardı ki, görseydiniz kalbiniz erirdi. kızıl saçları güneşten bir parça kopmuş da üzerine düşmüş gibi canlıydı. yüzü kızarmış, heyecanla parlamıştı.

tatlı tatlı ıslık çalarken bir kükremeyle irkildi aniden. kyan, kafasını çevirip hızlıca baktı ona hırlayan kaplana. ağzında kanlar vardı, baştan aşağı akıyorlardı.

reki'nin bedeni rüzgarda savrulan bir yaprak edasıyla titredi. hayır, hayır, langa'nın güzel yüzünü tekrar görmeden ölmeyecekti, asla. kaplan yavaş adımlarla ona yaklaşırken aniden vücudunu ele geçiren cesaretle koştu. bu esnada, yüzünü kapatmak için başından geçirdiği örtü de yere düşmüştü, tabii. fakat kyan'ın ne şalı alabilecek cesareti vardı, ne de endişesi. tek istediği kaplanın ona saldırmamasıydı.

ah zavallı reki, o ipek şalı alsaydı kurtulmaz mıydı bedenleri?

kaplan biraz oyalandıktan sonra reki'nin örtüsüne ilerledi, kokladı ve onu parçaladı. ağzından akan adem elması rengindeki kanlar, güzel kyan'ın saklanmak için taktığı şalıyla buluştu.

işte tam o sırada, şanssız aşkın kurbanı, langa göründü yakınlardan. sevgilisini aramak için etrafına bakındı, fakat onu bulamadı. beyaz dut ağacının yanına lerlediğinde fark etti kızıllının saçlarını okşayan şalı.

kanlarla kaplıydı.

renga ー black mullberryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin