Barış ne kadar uzun süre o kapı eşiğinde, az önce Dicle'nin yaslandığı yerde durduğunu bilmiyordu. Dicle neredeyse koşar adımlarla mutfaktan çıktığından beri yağmur biraz daha hızlanmıştı. Barış belki hayatında ilk defa yağmurun dinmesini diledi. Bir gün daha aynı evde mahsur kalmak ikisine de iyi gelmeyecekti. Öpüşmeleri bir kez daha düşüncelerini doldururken Dicle'nin sözleri kulaklarında yankılandı. Çok uzun bir gün oldu. Yaşadıklarını günün heyecanına vermişti, Barış bu cümleyi başka türlü anlayamıyordu. Ama bunu söylerken bakışlarında gördüğü duygular bambaşka şeyler anlatmıştı. Barış tanıştıklarından beri yaşadıklarını düşündü. Ofiste konuştukları ilk akşamdan aralarında farklı bir bağ olduğu belliydi. Sanki birbirlerini yıllardır tanıyan iki arkadaş gibi sohbet etmişlerdi. O günden beri de değişen bir şey olmamıştı; daha birkaç saat önce şöminenin karşısında hem yaralarını hem de neşelerini paylaşmışlardı. Barış daha önce onu Dicle kadar iyi anlayan biriyle tanışmamıştı, kimse onu Dicle kadar güldürmemişti. Dahası kendisi de Dicle'yi anladığını, onun gerçekten nasıl biri olduğunu görebildiğini biliyordu. Kendi duygularından gittikçe daha emin oldukça Dicle'nin yaşadıkları anı geçiştirmek için söyledikleri daha çok kafasını kurcalıyordu. O an Dicle'nin paniğini gördüğü için üstelemeden söylediğini kabul etmişti. Kendisi de fazla üstüne gitmiş olmaktan çekinmişti aslında. Derin bir nefes alıp elini saçlarının arasından geçirdi. Parmaklarını hafifçe dudaklarında gezdirdi. Hayatının en güzel anı nasıl bu kadar kafa karıştırıcı bir hal almıştı?
***
Dicle odasına girdiğinden beri kapının önünde çöktüğü yerden kalkmamıştı. Dizlerini kendine çekip başını yaslamış, içindeki kaosu dindirmeye çalışıyordu. Daha önce hiç bu kadar birbirine zıt duygular hissettiğini hatırlamıyordu. Barış'ın onun panikle söylediğine hak vermesi hem Dicle'yi hayal kırıklığına uğratmış hem de biraz içini rahatlatmıştı. Eğer aralarındaki bu şeyi Barış ciddiye almıyorsa, atlatmak Dicle için çok daha kolay olurdu. Kendini kandırıyorsun. Sinirle iç geçirip başını kapıya yasladı. İçini kemiren bu sesi bir türlü susturamıyordu. Kendini kandırıyorsun, öyle kolay atlatabileceğin bir duygu mu bu hissettiğin? İşte tam olarak düşünmek istemediği şey hislerinin yoğunluğuydu. Barış'tan bu yüzden kaçmıştı. Zaten sabahtan beri aralarındaki tansiyonu körükleyecek bin tane olay olmuştu, kendi duygularını bilse de o gün yaşananların Barış'ın hislerini ne kadar etkilediğini bilmiyordu. Belki yetimhanede atlattıklarının adrenaliydi Barış'ı onu öpmeye iten, ya da yarasına pansuman yaparken mutfaktaki yakınlıklarıydı, ya da bu kadar yorucu geçen bir günün üstüne kanepede sarmaş dolaş uyanmaları... Ellerini yüzüne bastırdı. Sanki Barış'ın dudaklarını hala dudaklarında, boynunda hissedebiliyordu. İçindeki ses yine yükseldi. Nereden biliyorsun aranızdakileri ciddiye almadığını? Bu düşünce Dicle'yi iyice panikletti çünkü eğer doğruysa ondan kaçmakla hata yapmış olurdu. Aslında Barış'ın kollarından sıyrıldığından beri tüm benliği hata yaptığını söylüyordu sanki. Saatler önce bu odada cesur olmak için kendini nasıl ikna ettiğini hatırladıkça sinirden gülesi geliyordu. Aferin Dicle, bravo. Bu kadar cesarete pes doğrusu! Bir an için dudağını ısırıp kafasını yukarı çevirdi. Hafifçe doğrularak kapının koluna baktı. Şimdi odadan çıksa, tekrar mutfağa inse, Barış'ı orada bulur muydu? O sessizce begonvilleri izlerken aynı onun yaptığı gibi Barış'ı kendine çevirip yarım bıraktığını bitirebilir miydi? Sanki dudakları bir kez daha buluşsa bu sefer birbirlerini gerçekten anlarlardı. Derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Eli kapının koluna giderken akşam kanepedeki konuşmalarını düşündü. Barış'ın sözleri Dicle'yi derinden etkilemişti. Kendin olmaktan korkma, Dicle. Kendi kendine başını salladı. Korkularını bastırmak istercesine yutkunup kapıyı açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyükada
FanfictionGenç mimar Dicle ve ünlü yazar Barış'ın Karaköy'den Büyükada'ya, günümüzden geçmişe uzanan aşk hikayesi. Karakterler Menajerimi Ara'ya aittir. Afiş dünya tatlısı @seftalili_dondurma tarafından tasarlanmıştır.