12

4.6K 358 394
                                    


Dudakları dudaklarımda...
Beni usulca öpmeye devam ediyor, dili alt dudağımı seviyor. Eli yanağımda, baş parmağı ile yanağımı okşuyor.

İnanın hiç cinsel etkileşim gibi değildi, sanki hasret kalmıştı dudaklarım dudaklarına, öyle öpüyorduk birbirimizi.

Dudaklarımızı yavaşça ayırdığında gülümseyerek alnını alnıma yasladı. Öyle huzurluydum ki şu an, yanında ve kokusuyla huzuru bulacak kadar ne zaman bu kadar hoşlanmıştım?

Omzumdaki saçlarımı okşayarak arkaya artığında bir süre nefesimizin sesini dinledik alın alına.

Ta ki "Git." Diyene kadar.

Anında gözlerim açılıp elim yanağından düştü "Ne? Neden?"

Kaşlarım ne ara çatılmıştı hiç bilmiyorum ama bir iki adım geri ilerlemiştim. Güldü, 'Ne diyorsun?' Der gibi güldü.

"Ne demek neden? Ben gezmeye gelmiyorum buraya." Aklıma gelen şeyle boğazıma kocaman bir yumru oturmuştu.

"Gitmem, seni burda bırakıp gitmem. Benden ne istediğinin farkında mısın sen?"

Yapamazdım, ne yapacaktım yani? Ne bekliyordu? Onu burda bırakıp evime rahat rahat gidebileceğimi mi sanıyordu?

Asla, asla olmaz.

"Lisa saçmalama, git dedim. Birazdan gelecekler ne sikim yemeye çalışıyorsun?"

"Delirdin mi sen! Seni burda bırakıp tecavüz edilmene razı mı olacağım!"

Kaşları çatılmıştı, yüzü çok belli olmasa da sıklaşan nefesinden sinirlendiğini anlıyordum. Yanıma yaklaşıp kollarımı tuttu.

"Lisa, git."

Kolumu ellerinden sertçe kurtarıp konuşmadan önce yutkundum "Hayır, asla olmaz. Gidelim, hiç bir şey yapamazlar."

Gözlerini yumup kafasını geri atarak boynunu açtı. Sakin olmaya çalıştığını anlıyordum, ama ben haklıydım. Haklıydım işte.

"Jeon... Biz geldik.. Umarım deliğin ve sikin hazırdır..."

Kalın bir erkek sesi duyduğumda korkuyla yutkunup sesin kaynağını bulmaya çalıştım. Karanlıktı, her yere bakıyordum ama göremiyordum.

"Siktir, Lisa çabuk şuraya geç."

Jeongguk elimden tutup beni çalıların arasına çektiğinde hiç bir şey diyemiyordum, korkuyordum. Hem de titreyecek kadar çok korkuyordum.

"Sakın çıkma burdan, tamam mı güzelim? Sakın."

Yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra hızlıca yanımdan uzaklaşmıştı. Kalbim göğüs kafesimi ağrıtacak şekilde hızlı atıyordu. Ne yapacaktım bilmiyordum.

Ellerim titriyordu, bedenim titriyordu. Yaptığım tek şey ise çalıların arasından onları izlemekti.

Işık pek yoktu, az çok görebiliyordum sadece. Ama bir adam elindeki feneri açıp ağacın dibine koyduğunda yüzlerini rahatça gördüm.

Bir şey yapmam gerekiyordu.. İşe yarar mı bilmiyordum ama çantamdan hızlıca telefonumu çıkartıp video yerine ayarladım.

Telefonu sabit tutmam çok zor oluyordu, ellerim durmaksızın titriyordu.

"Bugün ben arkadayım, nasıl? Beğenir misin beni?"

Gözlerimde dolan yaşlar akmak için iznimi beklerken dudağımı ısırdım. Adamlar çok, çok çirkindi.

Ya da bana öyle gelmişti bilmiyorum. Normalde görsem beğenirdim belki, çünkü uzun boyu, kumral saçları, mavi gözleriyle Jeongguk'un arkasında duruyordu.

Diğer adam ise arkadaki adama göre daha, kaba tabirle çirkindi. Esmerdi ve kahverengi gözleriyle yüzündeki tek güzel şey uzun kirpikleriydi.

Ben, ben kusacaktım.

Gözlerim yanıyordu, görüşüm flu oluyordu ve telefonu zor sabit tutuyordum. Orada öylece duruyordu, onu tutan bir tane daha adam vardı ve onun arkasında da daha bir sürü adam...

Sıra bekliyorlardı sanki..

Beni en çok üzen şey ise artık ağlamaya bile çalışmamasıydı. Kurtulmak için çırpınmıyor onlara izin veriyordu.

Hepsini izledim... O pisliklerin nasıl inleyerek onu boşalttıklarını.. hepsini izledim.

Dinlenmesine izin vermiyorlardı, soluklanamıyordu belki çünkü ağzı bile doluydu... Tanrım.

Dayanamıyordum, yemin ederim şurada hüngür hüngür ağlamak geliyordu içimden. Sessizce ağlayarak hepsini videoya almıştım.

Gitmişlerdi, onu orada öylece çırılçıplak bırakıp gitmişlerdi. Kalbim öyle acıyordu ki..

Telefonu çantama atıp gözlerimdeki yaşları umursamayıp hızlıca yanına koştum. Sırt üstü uzanmış, gözleri kapalı duruyordu.

Yanına çöktüğümde dizlerimi kuru yapraklar acıtmıştı. "Jeongguk.."

Elimi saçlarına dokundurmaya korkuyordum.. Canını acıtmaktan çok korkuyordum...

"İyiyim."

Kuru dudaklarını aralayıp güçsüz sesiyle fısıldadığında elimi yanağına koyup dudaklarını sevdim.

"Şşt... yorma kendini. Götüreceğim seni buradan tamam mı?"

Parmaklarım hâlâ dudaklarını severken üşüyebileceğini düşünüp yerde kıyafetlerini aradım.

"Şurada."

Parmağıyla bir yeri gösterdiğinde oraya baktığımda kıyafetleri oradaydı. Yanağımdan yaşlar süzülürken gösterdiği yere gidip kıyafetlerini elime alıp yanına gittim.

Elinden tutup kaldırmak istesemde elimi tutmak yerine yüzüme bakmıştı. "Üşüdün mü? Bak orada ceketim var, giy onu."

Tanrım.. Hâlâ beni düşünüyordu... Nasıl bir adamsın sen böyle? Her şeyin mükemmel.

Yaşlarımın arasında gülümseyip yanaklarımı sildim. "Gül böyle, ağlama tamam mı? Sorun yok iyiyim ben, alıştım."

Ben eskiden bu adamdan korkuyordum.. Gece ormana gidiyor, orada hayvanları kesmesinden korkuyordum. Ama şu an tek korktuğum şey onun kimselere göstermediği kocaman kalbiydi.

Daha sonra hiç konuşmamış ona kıyafetlerini ben giydirmiştim. İstemiyorum desem bile üstüme ceketini geçirmiş ve beni yine istemesem bile evime bırakmıştı.

Laliskin profile

Jjjk
İyi geceler şeker portakalım



Aranızda "Şeker Portakalı" okuyan var mı?

Aslında daha uzatırdım ama rahatsız olursunuz diye ve yazmak istemediğin için yazmadım.

viéHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin