Keyifli okumalar.
çatıda sigara içerken
çok güzel görünüyorsun ve ben bu manzarayı seviyorum
aşağı bakma boş ver, oraya gitmiyoruz zaten
en azından biliyorum ki hayatta kalacağım
biz ekimde aşık olduk
bu yüzden severim sonbaharı
yıldızlara bakmayı
uzaktan onlara hayranlık duymayı
~We fell in love in october[21 Eylül, 2019]
Biriciğim, biricik aşkım Kim Taehyung.
Yoğun bakıma alınalı 4. gün. Buraya geldikten sonra eve bir temizlikçi gönderdim. Hastaneden çıkınca sana senin baktığın orkideler kadar özenli bakacağım. Doktorlar burada beklemenin bir faydası olmadığını söylüyorlar. Hâlâ kızgın mısın bana biriciğim? Sen beni affetsen bile ben kendimi nasıl affederim küçüğüm? Âhu gözlerini, mis kokan vücudunun her bir kıvrımını; minik bukleli, altın telli, yumuşak saçlarını çok özledim. Uyan artık biriciğim. Uyandığında okuman için sana hoş notlar bırakacağım. Hatta sen buradan çıkınca yapacaklarımızın bir listesini yaptım. İyileştiğinde bakıp güleceğiz beraber. Ah, doktor yaklaşıyor. Soracağım, çiçeğime iyi bakıp bakmadığını soracağım.
-----
Bana doğru daha da yaklaşan doktorla kalemi defterin arasına koyup ayaklandım. Ara sıra bilgilendirmek için gelirdi beni. Her seferinde aynı korku ve umut çiçekleri yeşerdi içimde. Zaman zaman korku çiçekleri büyür, ciğerlerime batar, nefes alamaz olurdum. Kimi zaman çiçeklerim sonuna kadar açılır, umutla yeşerirdi içim.
Doktorun karşımda durmasıyla görüşüm netleşmiş, odağımı ona vermiştim. Elindeki kağıtlara son bir göz atıp yüzünü bana çevirdi tekrardan. Kalp atışlarımı duyabilir miydi emin değilim. Zira yerinden çıkacak gibi göğüs kafesime baskı yapıyordu küçük kalbim. Çırpınışının sesi kulaklarıma dolup taşıyordu.
"Bay Jeon..."
Korkuyordum; diyeceklerinden, az sonra olacaklardan ve en çok kötü bir şey duymaktan, biriciğime bir şey olmuş olmasından.
"Bay kim hâlâ uyanmadı bildiğiniz üzere. Bu şekilde daha ne kadar dayanabilir bilmiyoruz, durumunda bir değişme yok. Siz de fazlasıyla bitkin görünüyorsunuz. Eve gitmelisiniz. Yarın duruma göre kısa süreliğine içeri girebilirsiniz. Esenlikler dilerim"
Tekrardan yoğun bakım kapısının önündeki duvara yaslanarak yere çöktüm. Kafamı gömdüm, ağladım; Acizliğime, elimden bir şey gelmemesine, yaptıklarıma ağladım. Sakinleştim, boş gözlerle etrafa baktım. Gece saatleri olmasından olacak, kimseler yoktu dahaca. Günlerdir yiyemiyor, uyuyamıyor, nefes alamıyordum. Telefonumun titremesiyle tekrardan dizlerime yaslandığım kafamı kaldırdım. Cebimden çıkardım telefonu, bakasım yoktu ama bakmazsam endişeleneceğini biliyordum.
"Jungkook..."
"Hâlâ uyanmadı."
"Hastanede misin?"
"Evet."
"Seni alacağım. Kantine in, kahve içeriz."
"Hayı-"
"Soru sormadım"
Lafını tamamlayıp kapatmıştı telefonu. Saat gece yarısını geçmişti. Yoongi hyung ve diğerleri, Taehyung ilk yoğun bakıma alındığında gelmişlerdi bir kaç kere. Şirketlerle ilgilenme işi de onlara düşmüştü. Fazlasıyla yoğun olduklarından gelememeleri normal karşılanabilirdi haliyle.
Yaklaşan adım sesiyle kafamı koridora çevirdiğimde Yoongi'yi görmem bir olmuştu. Kafeteryaya inmek tamamıyla aklımdan çıkmıştı. Kolumdan tutup kaldırdı beni yerden. Adım atacak halim yoktu, koluma girdi; buradayım dercesine sıktı elimi. İyi olacak dedi. Gözlerindeki endişeyi gördüm.
Kafeterya ışıkları sönmemişti dahaca. İki kahve aldı en ağırından. Bahçeye çıkıp oturduk. Sessizce kahvelerimizi içerken ağlamak istiyordum, her yeri dağıtmak, bağıra çağıra ağlamak istiyordum.
Ekim ayının serinliği, üzerimdeki ince tişörtü delip geçiyordu. Vücudumu titretiyordu. Umurumda değildi, Yoongi fark etmiş olacak, elimdeki kahvenin ne kadar kaldığını yokladı. Biliyordu takmadığımı. Kalan tek yudumu kafama dikip, bittiğini belli edercesine kalktım yerimden. Ellerini omuzlarıma dayadı, yön veriyordu gideceğimiz yere. Hastanenin yanından geçip otopark kısmına geçtik. İtiraz edemeyeceğimi biliyordum. Sordum, sordum yine de. Burada kimsesiz kalacaktı biriciğim. Uzak değildi hastane eve, yine de ben burada yokken ona bir şey olursa korkusu beynimi ve ruhumu delip geçiyordu.
Razı gelmedi burada kalmama. Gitmeden son bir kez görmek istedim camdan. Kabul etti, çıktık yukarı. Cama yasladım elimi;
'Kara bir göz yaşı döküldü ak tenime. Işık hâlâ bende, cam kadar şeffafız bu gece, ruhumu sakladım yıldızlara... Özledim durdum, güneş doğdu, bitti gece görüşürüz, ay güneşten çaldığı ışığı ile parlamaya devam ettiğinde.'
Bir kaç cümle mırıldanıp son günlerde en sık yaptığım aktivite gibi kafamı cama yaslayıp gözümden yaşlarından düşmesine izin verdim. Bu durumun yanında birde beni böyle görmek yoongi hyungu da yıpratıyordu. Ağlayışlarım, hıçkırıklara, hıçkırıklarım sesli ağlamalara dönüşünce ayaklanıp kollarını bedenime sarmıştı. Kollarının arasında dönüp yüzüne bakınca ağlamam şiddetlenmiş, omzuna kafamı gömmüştüm.
Ne kadar öyle kalmıştık bilmiyorum ancak bir kaç kez gelen hemşirenin, iyi misiniz bayım, soruları dışında dakikalarca aynı şekilde ağlamıştım. Vücudum bitkin düşünce kafamı kaldırıp tekrardan yüzüne bakarak iyiyim dercesine sallamıştım kafamı. Fısıldarmışcasına gidelim mi, dedi. Onayladım bu sefer. Koluma girerek yön verdi.
Günlerdir uykusuz olmanın verdiği bitkinlik ve ağlamanın gözlerime yaşattığı acıyla arabaya biner binmez sarsıntılar eşliğinde mayışmıştım. Göz kapaklarım kayarken ve vücudum uykuya teslim olmaya hazırlanırken radyoda çalan müzik kulağıma doluyordu. Tanıdık geliyor, çıkaramıyordum. Gözlerimden yaşlar süzülüyor, nedenini bilmiyordum.
'we fell in love in october
that's why i love fall
looking at the stars
admiring from afar
Çiçeği büyüten sevgiyle ve esenliklerle kalın.
Sevgilerle, solita.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Better Than Flowers | TaeKook
FanfictionKara bir göz yaşı döküldü ak tenime. Işık hâlâ bende, cam kadar şeffafız bu gece, ruhumu sakladım yıldızlara... Özledim durdum, güneş doğdu, bitti gece. Görüşürüz, ay güneşten çaldığı ışığı ile parlamaya devam ettiğinde. "you have been the last drea...