[23.10.2016]
"Buraya geldirken burada kalmayı sadece hayal olarak düşünüyordum. Ancak burası beni o kadar büyülemiş olacak ki geçenki günlerde buradan bir ev kiraladım. Bir kaç eşya, koltuk, yatak aldım. Dahaca hiç biri paketlerinden çıkmamış olarak duruyordu yerli yerinde. Evin boş havası beni boğunca sıkılıp çatıya çıkmış, köşedeki havalandırmaya oturmuştum. Yüksekten korkardım, ruhum çekiliyor gibi olurdu; bu yüzden yüzüm ön tarafa dönük olsa bile aşağıya göremeyecek kadar geriye oturmuştum. Güneş dünyaya ufaktan vedasını ediyor, son ışık hüzmeleri yüzüme vuruyordu. Cebimden çıkartarak dudaklarıma bir sigara yerleştirmiştim. Zehirli dumanı içime çekerken gelen rahatlığı seviyordum.
Çatının köşesine oturmuş yüzümü okşayan rüzgarla huzur buluyordum. Bir yandan basit bir şarkı mırıldandıp ayağımı ritme göre sallandırıyordum. Düşüncelere öyle dalmış olacağım gözlerimi kapatıp Ekimin rüzgarının ve serin güneşinin yüzümü okşamasına izin veriyordum.
Daha sonra bir ses duydum, tanıdık bir ses. Refleks olarak arkaya dönecek olsamda engelledim bunu, bir kaç saniye düşündüm kim olduğunu. Kim olduğu aklıma belirince, kim olduğunu biliyordum ancak zihnim kabullenmek istemedi belki de, reddettim; o değildir dedim. Anlamsız geliyordu. Üstünde o günkünden farklı olarak daha rahat ve salaş şeyler vardı. Gri bir eşofman ve havanın serinliğine rağmen inceliği belli olan beyaz bir tişört. Saçları dağınıktı ve yorgun görünüyordu.
Aramızda nedenini bilemediğim bir gerginlik vardı. 3-4 gün önce yalnızca müzeyi gezdirmiş, bir kaç sohbet etmiş ve vedalaşmıştık. İletişim adına herhangi bir bilgi istemek anın heyecanıyla ve tutkusuyla ikimizin de aklından çıkmıştı. Burada olmasının anlamsızlığı muazzam tuhaf geliyordu o an. Anormal bir şey olmamıştı o gün. Şu an aramızda gerginlik olması için bir neden yoktu ancak yine de belki tekrar karşılaşmanın şaşkınlığından olacak, gergin bir ortam vardı işte. Bu gerginlikten hoşlanmayıp elimde tuttuğum sigaramdan bir nefes daha çekmiştim. Gözleri elimdeki sigaraya takılmış, bir kaç saniye oyalanmıştı. Hafif kaşları çatılmış, sonra anlam veremez gibi düzelmişti; cidden mükemmel mimiklere ve yüz hatlarına sahipti. Daha sonra tınısı çok hoş gelen sesini bir kez daha duydum.
"Kendini zehirlemeyi istiyorsan bunu hapla ya da gazla yapman daha mantıklı olmaz mı? Kendine acı dolu bir ölüm bahşediyorsun."
Böyle bir şey duymayı beklemediğim için kaşlarım anlam veremezcesine havalanıp cümleyi idrak ettikten sonra sigarayı yere attıktan sonra ayağımla söndürmüştüm. Ağızımdan 'özür dilerim' nidası dökülmüştü. Gözlerinde suçluluk duygusunu görmüştüm. Duyguları mimiklerine fazlasıyla yansıyordu. Gözlerindeki suçluluktan hoşlanmayıp hızlıca konuşmaya yeltenmiştim, kendimi açılama gereği duymuştum ancak ne diyeceğimi bilemeyip dudaklarımı geri kapattım.
Oturduğum yerde yana doğru kayıp oturmasını belirtir şekilde patpatlamıştım yanıma. Bunu beklemediği belliydi her halinden, bende beklemiyordum çünkü. Bir kaç saniye kafasında tarttığı belli oluyordu, daha sonra çekingen bir şekilde oturup elleriyle oynamaya başladı. Yüzüme bakmıyor, kesinlikle aşırı utanıyordu; bende öyleydim.
Bir kaç dakika sonra muhtemel olarak ikimizde sessizlikten rahatsız olmuştuk. Eşofmanının cebinden telefonunu çıkarttı ve bir şey aradığı belli olur şekilde kurcaladı bir süre. Şehrin, iyice meydana çıkan ayın ve çatının girişindeki ışıklardan loş da olsa hareketlerini detaylıca görebiliyordum. Dikkatle onu izlerken bir şarkı çalmaya başladı. Cennetsi sesiyle eşlik etti şarkıya. Ritim kısmı geldiğinde dudaklarını araladı.
"Yıldızlara bak. Gözlerin ışığını yıldızlardan almış ufaklık."
Anlık hitabı ve iltifatıyla donup kaldım. Çekingen halleriyle dudaklarından dökülen kelimeler o an sürrealist geldi. Ağızımı açıp tek kelam edemedim. O an ne burada olduğunu sorgulamak geldi aklıma, ne de durumu sorgulamak. Bir derede süzülüyormuş gibi, ilerideki şelaleyi fark etmeden akışına kapıldım. O zamanlar ileride görünen şelalenin asla farkında değildim. Şarkı sonlandı, kulaklarım cennetsi sesine hasret kaldı. Gece serinliği kendini hissettirmeye iyiden iyiye başlamıştı, ufak ufak titrediğimi fark etti. Son bir şarkı? Diye sordu hasret kaldığım sesiyle. Onayladım. Şarkıyı açıp mırıldanmaya başladı. İlk defa duyuyordum ziyadesiyle de fazlasıyla sevmiş bulundum. Şarkı ismini sorduğumda telefonunun ekranını bana çevirdi görmem adıma.
"we feel in love in october- girl in red."
Çiçeği büyüten sevgiyle kalın, solita.❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Better Than Flowers | TaeKook
FanfictionKara bir göz yaşı döküldü ak tenime. Işık hâlâ bende, cam kadar şeffafız bu gece, ruhumu sakladım yıldızlara... Özledim durdum, güneş doğdu, bitti gece. Görüşürüz, ay güneşten çaldığı ışığı ile parlamaya devam ettiğinde. "you have been the last drea...