Lee Minho için ilgi çekmek normaldi. Liseye başladığı zamandan beri bu böyleydi. Bu yaşlarda insanlar dış görünüşe çok takıntılı olurdu ve okulda görünüşü iyi olanlar dikkat çekerdi. Eh, Minho da dış görünüşü konusunda şanslı olduğundan bir anda bilinen biri haline gelmişti. Çoğu zaman bu durumdan memnundu. Ama insanların tanıdığı biri olmak adınızın birilerinin arasında her şekilde geçebileceği anlamına da geliyordu ve bu rahatsız ediciydi. Özellikle son birkaç gündür, sürekli hakkında bir şeyler söyleniyormuş gibi hissediyordu. Ne olduğunu da bilmediği için diken üstündeydi.
İki yakın arkadaşıyla okul bahçesindeki bir bankta otururken düşünceliydi. Ne yapmış olabileceğini düşünüyordu. Diğerlerinin ne konuştuğu hakkında en ufak bir fikri yoktu. Gerçi diğer ikisi uzun süredir çıktıklarından arada onları kendi haline bırakırdı ve aldırmazdı. Ama o an bilinçli yapmıyordu. Kafası dopdoluydu.
"Minho..."
Adının söylenmesiyle soluna, Hana'ya döndü.
"Hmm?"
Hana'yı lisenin ilk yılından beri tanıyordu. Yalnızca gözlerine bakarak bile kızın gergin olduğunu söyleyebilirdi.
"Sana bir şey sormak istiyorum." diye söze başladı Hana. "Bir şeyler duydum da."
"Hana-" diye araya girdi Seonghwa. Belli ki ikisinin de bildiği bir şey vardı ortada ve Minho meraklanmaya başlamıştı.
"Bırak sorsun." dedi Seonghwa'ya eliyle önemli olmadığını işaret ederken.
"Beni alakadar eden bir şey değil aslında." diye mırıldandı Hana.
Bunun üstüne Seonghwa sesli bir nefes verdi. "Bebeğim, olmadığını biliyorsan neden sormaya çalışıyorsun?"
Hana bir şey söylemek için dudaklarını araladı ama o bir şey diyemeden Minho konuştu.
"Kaç yıllık arkadaşlarımsınız. Ne sorsanız sıkıntı değil."
Gerçekten bu şekilde düşünüyordu. İkisini de uzun süredir tanıyordu. Hiçbir gizli saklıları yoktu, olmamıştı. O an neden bu kadar gerildiklerini anlayamıyordu. En fazla ne olabilirdi ki?
Derin bir nefes aldı Hana. "Bir şeyler duydum, senin hakkında. Direkt bana soran yüzsüzler bile oldu ve ben de onları ilgilendirmediğini, siktir olup gitmelerini söyledim ama... Yine de bilmen gerekiyor sonuçta."
"Artık söyleyecek misin?" diye sordu Minho bıkkınlıkla. Her ne haltsa bilmek istiyordu.
"Jinae herkese gay olduğunu ve bu yüzden konuşmayı bıraktığınızı söylüyor." dedi Hana hızlıca. "Yani öyleyse eğer sonuna kadar yanındayız. Ama... Yani yıllardır arkadaşız dediğin gibi ama hiç fark etmedim. O yüzden ne kadar doğru bilemedim."
Minho kendini tutamayıp güldü. Son konuşmalarından sonra Jinae'nin bu tarz bir şey yapacağını tahmin etmesi gerekirdi.
Park Jinae, okulun en güzel kızlarından biriydi. Çoğu kişi ona imrenerek bakardı. Bir buçuk ay kadar önce Minho ile flörtleşmeye başlamışlardı. Aslında araları da gayet iyiydi. Her şey güzel gidiyordu. Öyle ki okuldaki çoğu kişi onları okulun en iyi çifti ilan etmişti daha çıkmaya bile başlamadan. Sonra bir anda konuşmayı bırakmışlardı. Birbirine bakıp göz devirmekten başka bir etkileşimleri yoktu artık.
Minho yüzündeki alaylı gülüşü silmeden "Değilim." dedi. "Onun aptallığına katlanamadığım için konuşmayı kestiğimi söylemiştim ya, o olay şöyle gelişti. Sonuna kadar LGBT bireylerin destekçisi olduğumu biliyorsunuz. Bu konularla ile ilgili takip ettiğim sayfalar da var ve onları görmüş. Merak etmiş, sordu. Sadece desteklediğimi söyledim. Nasıl desteklediğime anlam veremedi. Ona göre bu tarz şeyler mide bulandırıcıymış. Hastalık olduğunu söyledi. Ben de asıl hastanın kendisi olduğunu söyledim. Ne yapabilirim, bu tarz konularda hassasım. O da kudurdu işte. Olsun, gerçek yüzünü görmüş oldum. İnsanlara saygısı olmayan sığ görüşlü biriyle daha fazla ilerlemek istemediğim için de konuşmayı kestim. Belli ki kuyruk acısı. Yedirememiş, kendince beni utandıracak. Ne alakaysa..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i wish i could love you | minsung
FanficMinho okulda herkes tarafından sevilen bir öğrenciydi. Kendine has havasıyla, asla uğraşmadan popülerdi. İnsanların bir anda ona onaylamaz gözlerle bakmaya başlaması ise flörtüyle yaşayabileceği en saçma kavgalardan biri yüzünden olmuştu. [Minsung]...