Beyaz bir elbiseye damlayan lekeydim ben. Hayatın ondan sonra var olduğunu bilmek,yazdan kışa geçmek gibiydi.
Büyük bir oda küçük bir masa. Üstü dolu ama boş içi dolu ama hoş. Biz altının dokuza benzemesi,ya da dokuzun altıya benzemesi gibiydik.
A'dan Z'ye kadar bütün harfler bizden ibaretti. Artık bir kitabın sonuna yaklaşmış gibi hissediyorum. Babasının avukat bürosuna oturan küçük bir kız. Küçük bir çocuk,küçük bir kalp,küçük bir umut. Kapının tıklanmasıyla düşüncelerime ara verdim.
"Gel."diye komut verdim kapı açıldı adam içeri girdi,genç bir adamdı gözlükleri ve hafif çıkmış sakalları vardı.
"Merhaba Liyan hanım,babanızın istediği dosya,buraya bırakıyorum."dedi adam
"Teşekkürler Yusuf."Adamla göz göze geldik ve "Önemli değil Liyan hanım iyi günler."
Masaya bıraktığı dosyaya baktım.
Siyahtı,sadece siyah.Onun gibi siyahtan yapılmış bir kalp. Akıldan yaratılmış bir baş. O siyahtı siyahın zıttı beyazdı. Beyaz kimdi peki ben olmadığım kesinde.Nefesten sönmüş bir mum gibi hissediyordum kendimi,mum artık alev almıyordu,mum artık sönmüyordu,mum artık yanmıyordu. Mum artık erimiyordu.
Bir gün yine çık gel karşıma yine seni seveyim kırmızı kalem. Ölsende çık karşıma ben yine seni seveyim.
Şu on sekiz yıllık hayatımda en anlamlı rengin siyah olduğunu biliyordum. Merakıma yenik düşüp dosyayı elime aldım. Kasvetliğdi. Kapağı açtığımda bir adam karşıladı beni.
Bir adam,bir kadın. Olmak istediği yerde. Bir kadın,bir adam doğmak istediği yerde.
Adamın gözleri anlam veremediğim bir ifadeyle
bakıyordu fotoğrafa.Sanki kutsal bir ruha bakıyormuş gibi.
Kollarımdaydın kırmızı kalem...
Hayat bu kadar kolaymıydı üzerinde yaşadığımız dünya,gezegen,Evren her şey bu kadar kolaymıydı.Yaşamak,ölmek,öldürmek,öldürülmek.
Her şey bu iki parmağımızın arasındamıydı gerçekten.
Solmuş beyaz güllerin yaprakları gibiydik biz. Sönmüş sokak lambaları,sönmüş güneş,sönmüş yıldızlar,sönmüş hayatlar.
Annem bana her zaman iyi bir insan ol derdi,bende söz verirdim iyi bir insan olacağıma. Ama ben o sözü uzun zaman önce tutmayı bırakmıştım. Biz yaranın üzerine kabuk bağlaması gibiydik. Kabuğu soyarsan yara tekrar açılır,yaraya dokunmazsan solar gider.
Ben o yaranın üzerini biraz soymuştum galiba..
Solmuş beyaz güllerin yaprakları gibi savrulmuştu hayatım. Bir dereyatağı gibi akıp gitmişti göz yaşlarım...
Adamın gözlerine baktım tekrar. Gözleri bal ve açık kahve karışımıydı,saçları gözlerine göre daha koyuydu. Dosyanın üzerinde biraz göz gezdirdikten sonra,ad ve soyad çıktı karşıma
Alaz Rollas
Kanın üzerine damlayan kan lekesi..
Merhaba.Nasıl buldunuz ya da sizce nasıl? Yorumlarınız benim için çok önemli bu yüzden düşüncelerinizi belirtin.Ve oy atmayı unutmayın.
Sevgilerimle..
✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
Teen FictionSolmuş güllerin yaprakları gibi savrulmuştu hayatım.Dere yatağı gibi akıp gitmişti göz yaşlarım,yıldızları sayarken kendim yaşlanmıştım.Ay ve Güneşin arasındaki günbatımıydım.Hayat böyleydi ben böyleydim,o da böyleydi.Ama artık hiç bir şey ifade et...