tw: bu bölüm kan(?) ve şiddet içerikli davranışlar içerir!!
(bi de cok fazla klise!!!)
-jake evine doğru yürürken sunghoon'u o hâlde tek başına bırakmasının ne kadar doğru olduğunu sorguluyordu.
esasen onu bırakıp gitmek istememişti çünkü sunghoon midesinin hiç olmadığı kadar bulandığını, başının çatlayacakmış gibi ağrıdığını söylerken ve cümlelerini destekleyen yüz ifadeleriyle muhtemelen üşüttüğü için karnına girip duran sancıdan ötürü her kelimesinin ardından duraksarken fazlasıyla hasta görünüyordu. ancak diğer yandan saat 16.00'da bilinen sebeplerden ötürü evde olması gerekiyordu ve çoktan iki saat gecikmişti bile. şu an heeseung ve sunoo'nun ya da riki'nin hâlâ evde onu beklediğini sanmıyordu ama bir şekilde kendini eve gitmek zorunda hissetmişti. sonra hemen geri dönecekti. sunghoon'un yanına.
sunghoon'un eviyle kendi evinin arasında çok da uzun bir mesafe olmadığından ve hızlıca yürüdüğünden kısa sürede evine varmıştı jake. saat altı civarı olduğu için sokak bomboştu ve koskoca sokakta uzaktan gelen araba sesleri dışında ses yoktu. ama riki oradaydı, jake'in evinden henüz çıkıyor olmalıydı ki arkasından kapıyı çekmiş, bahçe kapısına doğru ilerlemiş ve kendisinden taş çatlasa beş adım uzakta olan jake ile göz göze gelmişti. jake, riki'nin kendisiyle göz göze geldiğinde değişen ifadesini ve gerilen kaslarını çok net bir biçimde ayırt edebildi. onu ilk defa bu kadar gergin görüyordu.
aralarındaki birkaç adımlık mesafe kapandığında riki yüz yüze geldiği arkadaşına basit bir soru sormadan önce derin bir nefes aldı, sakin olmaya çalışıyor gibiydi.
"neredeydin?"
jake omuz silkti. "nerede olduğumun önemi var mı?"
"şaka mısın?" derken histerik bir şekilde güldü riki. "nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun? heeseung ve sunoo on beş dakika önce falan gitti, yani neredeyse iki saattir seni burada bekliyorlardı ve sunoo'yla tanışmak isteyen kişi sen olduğun hâlde burada değildin. öyleyse neredeydin? mantıklı bir cevap ver mümkünse. yaptığın hiçbir harekette mantık yok, bari bahanen mantıklı olsun."
ikisi de bir süre sessiz kaldı. jake'in, riki'nin sorduğu soruya cevap vermek istemediği belliydi ancak eğer biraz daha sorusunu cevaplamazsa ortamın olabilirmiş gibi biraz daha gerileceğini biliyordu.
"sunghoon'un evindeydim."
bu cümle riki'nin yüzündeki ifadenin daha da sertleşmesine sebep olmuştu. "utanmadan hâlâ onun evine gidebiliyorsun yani?" gözlerini kapatıp yeniden derin bir nefes alırken kelimelerini filtrelemeye çalıştığı açıktı ancak bunu başarıp başaramayacağı muammaydı. "sadece bir kere kendin dışında birilerini düşünmeyi dene. sırf sunoo'yla aranı yapsın diye heeseung hyung ile sunghoon üzerinden iddiaya girdin; başta biraz da olsa vicdanın olduğu için vazgeçeceğini, hatta ona karşı hislerin olduğunu bile düşündüm ama ne yaptığından ya da ne istediğinden sen dahi emin değilsin. bak, bu dünya senin etrafında dönmüyor, tamam mı? birileri senin bu belirsiz tavırlarına tahammül etmek zorunda değil, kimse senin oyuncağın da değil. üç yaşında hangi çikolatayı alacağını bilemeyen bir çocuk gibi davranmayı kes artık, ne istediğinden emin olmak zorundasın."
"o kadar da kolay değil," diye mırıldandı jake. başı eğikti çünkü riki'nin yüzüne bakmak o an zor geliyordu. "bazı şeyleri kabullenmek zor."
"hayır, değil. sadece geri zekâlı bir gururun var. bunu artık aş bence çünkü bayağı sinir bozucu."
"elimde değil." yutkundu.
"kendini böyle mi kandırıyorsun? komiksin cidden."
jake sessiz kaldı, ne demesi gerektiğini bilmiyordu. arkadaşının söylediği her şeyde başından sonuna değin haklı olduğunun farkındaydı ancak karakteri bunu bile kabullenmeye müsait değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
magic shop, jakehoon
Fanfictionheeseung: sunghoon senin canını sıkıyorsa o zaman sen de onun canını sıkacak bir şey yap?