"bak," dedi jake, önündeki soruyu sunghoon'a anlatarak çözerken. "aslında formülleri bildikten sonra soruyu çözmek her şekilde basit ama ilk formül genelde daha çok tercih edilir bu tip sorularda, hem ikincisinden daha kolay. o yüzden sen de bunu kullanabilirsin, sorudan emin olmadığın zamanlarda da ikinci formülü de kullanarak teyit edersin. bilmiyorum, sana kalmış. şimdi..." formülleri gösterdikten sonra sorunun ne istediğini anlatmak için sunghoon'a dönmüştü ki, sarı saçlının onu dinlemeye yakın bile olmadığını fark edip sustu ve ona bakan sunghoon'un bakışlarına karşılık verdi. sunghoon'un gözlerinin önüne düşen sarı saçlarını yutkunarak -yutkundu çünkü sunghoon'un onu terslemesi çok büyük bir olasılıktı, zaten onun yanına geldiğinden beri doğru düzgün tek kelime etmemişti bile- geriye çekti ve ortaya çıkan kahvelere baktı.
fakat sunghoon anında onun elini itip sahte bir sinirle kaşlarını çatmıştı. "fazla oluyorsun, sadece ders çalışalım diye çağırdım seni," diye uyardı jake'i. jake kaşlarını kaldırıp 'öyle mi?' der gibi ona baktı, dudaklarına alaycı bir gülümseme tutunmuştu.
"sadece ders çalışalım diye çağırdıysan neden anlattıklarımı dinlemek yerine beni izliyorsun?"
sunghoon, jake'in sorusuyla anında bakışlarını başka bir yöne çevirip agresif bir şekilde "izlemiyorum," demişti. sesi hafif yüksek çıktığından rahatsız olan biri var mı diye kontrol etmek için etrafına baktı ancak herkes hâlâ kendi işleriyle meşguldü. rahatlayıp derin bir nefes aldı.
"izliyorsun işte. aşık mısın, nesin?"
"uzatma da soruyu anlatmaya devam et, yoksa şutlayacağım seni buradan." sunghoon tehditvari bir ses tonunda konuştuğunda jake'in yüzündeki gülümseme yerini bıkkın bir ifadeye bırakmıştı. oflayıp sorunun olduğu kitabın kapağını kapatarak kendinden biraz uzağa itmiş ve sunghoon'a dönmüştü. "daha fazla anlatamam, başım ağrıyor. ayrıca beni dinlemiyorsun bile."
"hayır," diye itiraz etti sarı saçlı anında. "dinliyorum ama eğer anlatmaktan sıkıldıysan gidebilirsin. sorun değil, kendim çalışabilirim." kendisinden uzaklaşmış olan kitabı yeniden önüne çekmek için elini uzatmıştı ki, jake hemen kitabı biraz daha uzağa itip sunghoon'un elini tutmuştu. sunghoon elini çekmeyi denemeyi düşünmedi bile çünkü jake onun elini bu olasılığa karşı sıkıca tutmuştu ama beklediği gibi sunghoon elini çekmeye çalışmayınca tutuşunu gevşetti.
"evet, sıkıldım anlatmaktan ama gitmeyeceğim ve sen de çalışmayacaksın. bugünlük yeter bu kadar."
sunghoon ona ifadesizce baktı. "buna sen mi karar veriyorsun? daha fazla çalışmam gerekiyor."
"sunghoon yanlış anlama ama bu kadar çok çalışmak beynini yormaktan başka hiçbir işe yaramaz. böyle çalışmak verimli değil." jake her ne kadar sürekli her şeyi şakaya vurup olayların ciddiyetini her seferinde örtbas etse de sunghoon'un matematik konusundaki azmini şakaya vurabileceğini sanmıyordu çünkü bu cidden sunghoon için bir takıntı hâlini almıştı. sandığının aksine matematiği yeterince iyiydi aslında fakat hep daha iyisini yapmak istiyordu, yine de ona hiç ilerleyemiyormuş gibi geliyordu. jake bunun farkındaydı, sunghoon'un bunu fazla kafasına takıp üzüldüğünü de biliyordu. dolayısıyla onu mutlu etmek adına motive edici birkaç cümle düşündü ama cidden, bunda çok kötüydü ve birkaç dakikalık düşünme sonunda ağzından "matematiğin yeterince iyi, bu kadar kendine yüklenmek zorunda değilsin," dışında bir şey çıkmamıştı.
"yeterince iyi ama benim istediğim yeterli olandan fazlası," diye mırıldandı sunghoon elini jake'in elinden çekerken. kollarını masanın üstünde birleştirip kafasını oluşan boşluğa gömmüştü. "sen yaparken her şey kolaymış gibi görünüyor, sanki soru çözmüyor da oyun oynuyor gibisin ama benim için bu söz konusu değil, anlıyor musun?" sesi kafasını kolları arasına sakladığı için boğuk çıkıyordu.
"aynısı söz konusu değil mi?" diye sordu jake şaşkınca. "geçen deneme sınavında matematikte yalnızca bir yanlışın vardı ve çoğu kişiden erken bitirdin. bence biraz abartıyorsun."
"senin hiç yoktu yanlışın."
"annem matematik öğretmeni ve bir yanlışım bile olsa soruyu bana beş yüz defa anlatıp yanlış yaptığım soru hangi konudansa bana konuyu baştan sona tekrar ettirir. yani bu biraz korku başarısı."
sunghoon sessizce güldü. "yani fazla ders çalışmamak için başarılı oluyorsun... bu biraz ironik."
"öyle," dedi jake de gülerken. "sen de öyle yaparsan bir dahakine sen de denemeyi fullersin belki."
"denerim." sunghoon'un sesi artık daha neşeli çıkıyordu. "seni de özel öğretmenimmiş gibi kullanıyorum gibi oldu biraz ama sorun etmezsin herhalde?"
"kölen olarak da kullanabilirsin, hiç sorun değil." jake ciddiyetle söylediğinde sunghoon kahkaha attı fakat kütüphanede olduklarını hatırlayıp sustu hemen. başını kaldırıp kollarını da masanın üstünden çektiğinde jake'e baktı. "sadece matematik söz konusuysa mantıklı birisin, bunun dışında hep saçma sapan konuşuyorsun."
"hep mantıklı konuşursam insanlar etkilenmez çünkü zaten sürekli mantıklı konuşuyor olurum, anladın mı?" jake kendinden emin bir şekilde gülümsediğinde sunghoon oturduğu sandalyede bedenini iyice jake'e çevirmişti. "bu şekilde insanlar senden etkileniyor mu sanki?" diye sordu. jake ile uğraşmaya çalışıyordu ancak jake'in ona karşılık vereceğini de hesaba katması gerekirdi.
"bilmem, aslında sen benim soruyu anlatışımı izliyorken fazlasıyla etkilenmiş görünüyordun."
sunghoon ne diyeceğini bilemeyip öylece kalsa da sadece jake'e sinirli görünmesine özen gösterdiği bakışlar atmakla yetinmiş, daha sonrasında ona bakmayı bırakıp masaya dönmüştü. "etkilenmedim, dalmışım sadece." jake'e bakmıyor olsa bile yan gözle onun başını salladığını görebilmişti ve kendisine uzanıp çenesini kavrayan eli de.
jake onun çenesinden nazikçe tutup sunghoon'u yüz yüze gelecekleri pozisyona getirdiğinde dudaklarını onun dudaklarına hızlıca bastırıp geri çekildi. sunghoon böyle bir şey beklemediğinden olsa gerek donup kalmıştı, jake ile beraberken sürekli donup kalıyordu zaten çünkü ona göre jake'e yetişmek çok zordu. ondan aldığı öpücük mesela, hızına yetişememişti bile ve o daha ilkini atlatamamışken ikinci bir öpücük beklediği bir şey değildi. jake yeniden dudaklarını hızlıca birbirlerine bastırıp geri çekilmişti ancak hâlâ eli sunghoon'un çenesindeydi.
"ne yapıyorsun? ya biri görseydi?" sunghoon sinirli görünmeye çalışsa da bunu başarabilmiş sayılmazdı ki başarabilse de jake onun gerçekten sinirli olup olmadığını anlayacak kadar tanıyordu sunghoon'u. bu yüzden sinirlenmemiş olmasından cesaret alarak dudaklarını son bir kez daha temas ettirip geri çekildi ve elini sarı saçlının çenesinden çekti.
ardından "bak," diye mırıldandı. "kimse görmedi ama eğer istersen biri görene kadar tekrarlayabiliriz."
-
merba
yorum yapmicam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
magic shop, jakehoon
Fanfictionheeseung: sunghoon senin canını sıkıyorsa o zaman sen de onun canını sıkacak bir şey yap?