İlk gün o kadar da kötü değildi.
Tabii ki sürekli adını, aksanını, utangaçlığını ve bursunu sorgulayan birkaç kişi olmuştu ama daha çok arkadaşça sorular gibiydi. Gerçi Felix pek de mutlu değildi cevap verirken, orası ayrı.
İkinci gün ise asıl cehennemi başlamıştı.
Kim Woojin. Tanrının yer yüzüne gönderdiği ayaklı şeytan ve onun aptal bir grup arkadaşı. Olacakları tahmin ettiği için ilk dakikadan beri sürekli taktığı maskeyi koparıp almış, tam tahmin ettiği gibi hemen ardından da çilleri hakkında konuşmaya başlamışlardı.
Bu şeyler de ne böyle?
Duydunuz mu, yeni çocuğun bulaşıcı bir hastalığı varmış.
O yüzündeki şeyler bende olsa kendimi öldürürdüm.
Ailesi ona nasıl katlanıyor ki?
Neden sürekli maske taktığını şimdi anladım, umarım böyle devam eder. Güzel bir yüzü var ama o şeyler midemi bulandırıyor.
Bir de bursluymuş, bu hastalıklı yabancı çocuğu nasıl soktular bu okula?
Felix için her şeyi duymazdan gelmek pek de zor değildi, çekik gözleri yüzünden Avusturalya'da da aynı şeyleri yaşadığı için. Ama dürüst olması gerekirse; Avusturalya'da kimse onu çelmeler takarak veya iterek yere düşürmüyor, çilleriyle dalga geçmiyor, hayatında ilk defa duyduğu bir dili akıcı konuşamadığı için onu azarlamıyordu. Tanrı aşkına, öğretmenleri bile Felix'e bok gibi davranmaya başlamıştı.
O güne kadar.
Okulda sürekli adı geçen iki popüler çocuktan haberdardı. Diğerinin adı biraz daha uzun olduğu için onu aklında tutamıyordu ama geldiği günden beri her yerde, her yerde, Minho ve Felix'in adını unuttuğu diğer çocuğun okula ikinci haftanın başlarında gelmeye başlayacağı konuşuluyordu. Felix onların zengin züppeler olduğunu tahmin edebildiğinden ve kesinlikle hayatında onlardan bir tanesine daha yer kalmadığından ikinci haftanın tamamını okula bir saat erken gelerek geçirmeye karar vermişti.
Yine de kaderden kaçılmıyordu.
Okul bahçesinde yapılacak düzenlemeleri duyurmak için toplandıkları alandan Kim Woojin'in gözüne batmamak için mümkün olan en hızlı adımlarla uzaklaşırken adını hatırlayamadığı o çocuğa, Hwang Hyunjin'le çarpışıp kafasını duvara vuracağını ve yere düşeceğini kim tahmin edebilirdi ki?
"İyi misin?"
Ve-Vay canına, kafasını kaldırırken Felix'in beklediği iki şey vardı. Bir, klasik bir koreli erkek ve iki, yüzüne sıralanacak küfürler. Belki biraz da çilleri hakkında saçma sapan laflar çünkü sabah her zaman olduğu gibi maskesini zorla almışlardı ama Hwang Hyunjin...
Ne klasik olmaya yakındı, ne de bir zorba olmaya.
Felix'in uzun zamandır görmediği muhteşem bir gülümsemeyle tepesinde durmuş elini ona uzatırken tanrı gibi görünüyordu. Uzun boylu bir tanrı.
Birkaç kızın sert nefes sesleri koridorun her bir yanından kulağını doldurmaya başladığında karşısındakinin malûm popüler çocuk olduğunu fark ettiği gibi ayaklanıp sınıfına kaçtı Felix. Sonuçta kimse sonradan gelip popüler çocukla yakınlaşan o aptal yeni öğrenciyi sevmezdi ve her ne kadar yakınlaşmaları söz konusu dahilinde bile olmasa da Felix'in hayatında ihtiyacı olan son şey daha fazla zorbalıktı.
Bu yüzden o ikisinden sonuna kadar uzak durmakta son derece kararlıydı. Zaten ne kadar zor olabilirdi ki?
Felix'in kendi kendine sorduğu bu sorunun oldukça çirkin bir cevabı vardı. Kaçtığı sarışın çocuk, Hwang Hyunjin, yanında Lee Minho ile birlikte sınıfına gelip Felix'in en öndeki sırasının hemen arkasındaki sırada oturan çocuğu nazik bir ricayla yerinden kaldırırken aynı sınıfta olduklarını öğrenmişti. Hemen ardından da Felix'in zorla seçtiği dans kulübünde karşılaşmışlardı çünkü belli ki Lee Minho dans kulübünün başı, Hwang Hyunjin de en iyi dansçılarından biriydi.
Ne şans ama.
Son bir haftada yaşadıklarının bunaltıcı etkisiyle derin bir nefes verip yüzüne son bir kez su çarparken tuvaletin kapısı, hiç de arkadaşça olmayan bir tavırla çarparak açıldı. İleri girenler hafif paniklemesine sebep olmuştu çünkü bir grup kızın erkekler tuvaletinde ne işi vardı ki, tanrı aşkına?
"Seni iğrenç yaratık. Ne hakla Hyunjin'e dok-"
Lee Minho.
Lee Minho, kapının önünde bekleyen kızlara rağmen içeri girip gülümseyerek kızla Felix'in arasına girdi. "Sevgilimi benim yerime kıskandığın için teşekkürler Jimin,"
Oh, hayır.
Bu iş hiç iyi bir yere gitmiyordu. Hiç.
"ama bundan sonrasını ben hallederim."
Adı geçen kız boş boş Minho'nun yüzüne bakmaya devam ettiğinde çocuğun dudaklarını geren sahte gülümseme de yok oldu. "Dışarı."
Ve şimdi baş başa kalmışlardı.
Felix bayılmak üzereydi. Kim Woojin'le baş başa kalmayı bile tercih ederdi şu anda, Minho ödünü koparıyordu.
"Merhaba küçük civciv. Çillerini beğendim."
Bu bir şaka mıydı?
"N-Ne?"
Minho, Felix'in aptal tepkisini görmezden gelerek gülümsedi. "Dans kulübüne katıldın değil mi? Çıkışta boş musun?"
Felix, ne olduğunu, her şeyin neden bu kadar hızlı ilerlediğini anlayamıyordu. Panik atak geçirmek üzereydi.
"Hm."
"Kelimeler, Felix."
Tanrı aşkına-
"Evet, boşum."
"Harika, bir yere gitme." Yüzüne beklentiyle bakmaya devam ettiğinde Felix irkilerek kafa salladı. "Tamam."
Harika, bir bu eksikti zaten. Hani uzak duruyorduk, Lee Felix? 'Kelimeler'miş, tanrım, kimlerle uğraşıyorum ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bully •hyunminlix
Fanfictionlee felix yeni okulunda oldukça zorlanıyordu. •danceracha/hyunminlix +(woolix) •lee felix-centric •minific •threeshot