Ji-Kyung'dan
O günü öyle geçirmiştik, hayla içimde evlenmek konusunda kaygıların vardı ama bir yandan da bu evliliğin bana ne getireceğini bilmiyordum. Kraliçe'nin bana gideceğimi şöylemesinin üstünden 4 gün geçmişti ama hayla bir ses seda yoktu. O sabah da erkenden kalkıp kütüphaneye gitmiştim son bir kaç gündür genellikle bütün günümu ya sera'da ya da kütüphanede geçiriyordum.Kütüphanede genellikle kimse olmazdı bu da biraz olsun kafamı dinlemenin sağlıyordu. Kitaplar genellikle kraliyet tarihiyle ilgiliydi bu konulardan pek anlamasamda yinede okuyordum. Ae-Ra'ysa genellikle oturup sıkılırdı o böyle şeyleri sevmezdi eğer hoşuna giden bir kitap olursa olurdu ama böyle kraliyet tarihi gibi konuları olanları okumazdı.
Yine bütün günümü kütüphanede geçirdikten sonra odama gitmek için ayaklandık. Odama doğru giderken Ae-Ra birden "Hayla endişelerin var mı?" diye sordu. Ae-Ra benim endişelerimi gidermek için her gün velihat prens hakkında oradan buradan duyduğu şeyleri bana söylüyordu.
Ae-Ra'nın duyduklarına göre o ülkesine ve halkına düşkün devlet işlerini çok iyi bilen biri olduğunu söylüyorlardı. Benim onun hakkında merak ettiğim şeyler ise bunlar değildi sanırım içine kapanık biriydi Ae-Ra hâlâ sorusunun cevabını almak istiyordu ona "bilmiyorum Ae-Ra" dedim.
Odanın önüne geldiğimde kapıda Kraliçe'nin hizmetkarları duruyordu ne olduğunu anlamamıştı Kraliçe'nin hizmetkarlarının burda ne işi vardı? Merak içinde odama girdim, odama girdiğimde içeride beni bekleyen Kraliçe'yi gördüm o zaman kapıda ki hizmetkarların neden orda durduğunu anlamıştım.
Kraliçe beni gördüğünde "okumayı seviyorsun" dedi. Ona "evet kitaplar bana huzur veriyor" dedim. Kraliçe bana yarın gitmek için yola çıkacaksın" dedi. Ona şaşkın gözlerle bakmak isterdim ama bunu söyleyeceğini biliyordum ona "peki anladım" dedim. Şaşkın gözlerle bana bakan kraliçe oldu neden bilmiyorum ama onun bu şaşkınlığı hoşuma gitmişti.
Akşam olmuştu her ne kadar Kraliçe'nin şaşırması hoşuma gitse de endişelerim devam ediyordu. Bu evliliğin bana ne getireceğini ya da ne götüreceğini bilmiyorum daha fazla da düşünmek istemiyorum bu yüzden üstümü değiştirip yatağa geçtim.
Kwang-Min'den
Kraliçe bana onun yarın buraya gelmek için yola koyulucağını söylemişti neden bilmiyorum ama son bir kaç gündür sadece onu düşünüyordum başka hiçbir şeyle ilgilenemiyordum. Nasıl oluyorda yüzünü görmediğim sesini duymadığım birini düşünüp nasıl olduğunu merak edebiliyordum ki?Yine düşüncelerim arasında kaybolmuştum ki bana seslenen sesi duymamla bu düşüncelerim yok oldu "ağabey" bu ses prenses Seo-Yeon'a aitti. Seo-Yeon çok tatlı bir kızdı hayat doluydu mutlu olmak için her zaman bir sebebi vardı hayata daima iyi yönünden bakıyordu. "Efendim prensesim" dedim. Bana "böyle dalmış kimi düşünüyorsun böyle?" Ona "hiç kimseyi düşünmüyorum" Seo-Yeon bu dediğimle sırıtmıştı "müstakbel velihat prensesi düşünmediğine emin misin?"
Seo-Yeon benim konuşmama fırsat vermeden "biliyormusun ben çok merak ediyorum onu dediklerine göre çok güzelmiş o kadar güzelmiş ki tıpkı bir Tanrıçaya benziyormuş. Eee benim dünyalar yakışıklısı abime de böyle bir tanrıça yakışırdı" Seo-Yeon beni övmeyi çok severdi bazen bunu çok abartırdı ama onu durdurmazdımı çünkü bu onun çok hoşuna giderdi. "Bakıyorum da neşeli gününüzdesiniz küçük hanım" dediğimde güldü ve "biliyormusun prenses'in yanında benimle aynı yaşta bir hizmetkar da geliyormuş"
Seo-Yeon'un çok arkadaşı yoktu tek arkadaşı baş nazırım kızı Min-Seo'ydu oda elinde den geldiğince saraya gelmeye çalışıyordu ama onunda bir sınırı vardı çünkü saray'da ki insanlar dedikodu yaratmak için yer arıyorlardı dedikodu malzemesi ettikleri kişinin kim olduğu ya da bu olaydan nasıl etkilendiği umurlarında bile değilidi Min-Seo'da saray'dakilere dedikodu malzemesi olmamak için belirli aralıklarla geliyordu.