Ah hayır! Lanet alarm yine kurduğum saatten 1 saat önce çalmıştı. Ne kadar denesem de tekrar uyuyamadım. Gözlerimi kısıp bozuk saate baktım. Tarih 4 Mart 2015. Bu gece 18 olacağım ne harika değil mi? 5 Mart 1997 saat gece yarısı on ikiyken dünyaya gelmişim. Ailem saat on ikiyi uğursuz buluyor. Nedenini bilmiyorum ama bu evde saat on iki olmadan herkes uyumalıydı. Ailem acaba doğum günü mü hatırlar mı? Neden bunu düşünüyorum ki.. Onlar asla doğum günümü hatırlamazlar. Daha fazla düşünmek istemiyorum. Giyilmekten pislenmiş giysilerimi tekrar üzerime geçirdim ve bahçeye çıktım. Bugün yapılacak çok işim vardı. Önce ahırı temizleyecektim sonra evi baştan aşağı silecektim. Dün yemeklerin tuzunu ayarlayamadığım için babam ceza vermişti. Aslında sevinmiştim. Babam benimle pek konuşmazdı. İsmimi ağzından duymak beni mutlu etmişti ama yine de bir taraftan aileme hep sinirli kalacaktım. Kendimi bildiğimden beri onların yanında köle gibi çalışıyorum. Kardeşim Mete'yi hep sevip öperlerdi ama ben hiç onun gibi sevilmemiştim. Bir keresinde 5 yaşındayken işimi bitirip dedemin getirdiği bir topla oynarken yanlışlıkla topumu cama atmıştım cam kırılmamıştı ama babam beni ağzımdan kan gelene kadar dövmüştü ve kilere kitlemişti. Gece boyunca hıçkıra hıçkıra ağlamıştım, kimse yardım etmemişti. Ağlarken uyuya kalmıştım. Başka bir gün Mete top oynarken salonun camını yerle bir etmişti ve içeri gitmeye korkuyordu. Babam dışarı çıktı ve Mete'ye ağlamamasını, bunun sorun olmadığını ve yeni cam taktırabileceklerini söylemişti. Mete'nin yaşlı gözlerini ona sıkıca sarılmıştı.
''Anıl!''
Duyduğum ses ile düşüncelerime son verdim. Annem her sabah olduğu gibi yine beni çağırıyordu.
''Geliyorum anne!''
Sessizce pek odaya benzemeyen odamdan çıktım. Merdivenlere doğru yürüdüm ve yukarı çıktım. Bodrum katta kalıyordum. Mutfağa girdim ve annemin önünden geçip kahvaltı hazırlamaya başladım.
''Ne o bugün pek sessizsin'' dedi. Tam ağzımı açıp cevap verecektim ki konuşmama izin vermedi. ''Aman her neyse konuşmaman daha iyi. Daha az sinirleniriz.''
Kahvaltıyı hazırladıktan sonra işlerimi yaptım. Saat gece yarısına yaklaşmıştı. Babam ayağa kalktı ve yataklara gitmemizi söyledi. Tam herkes ayaklandığı sırada kapı gürültüyle duvara çarpıp ikiye ayrıldı. Babam şaşkınlıkla içeri girenlere bakarken ağzından bir isim çıktı.
''Fırat''
''Merhaba güzel bir sürpriz yaptım beni beklemiyordunuz değil mi?'' dedi az önce adının Fırat olduğunu öğrendiğim adam. Sonra gözlerini bana sabitledi.
''Bu o mu?'' diye sordu. Babam bu soru karşısında telaşlandı.
''Evimden gitmelisin. Hemen!'' bağırışıyla yerimden sıçramıştım. Adamın suratında bir gülümseme oluştu.
''Evet o. Ne kadar da büyümüşsün delikanlı.'' deyip bana yaklaştı. Babam yerinden hareket etmeye çalışıyordu ama bunu başaramıyordu. Biraz şaşkınlık biraz korkuyla karşımdaki adama baktım.
''Merak etme Anıl. Amacımız seni korkutmak değil. Sadece birkaç saniye gözlerimin içine bak. Beynine dolan bütün bilgilerden sonra bu insanlardan tiksineceksin!'' bunları söylemesinin ardından gözlerine odaklandım ve beynimden vurulmuşa döndüm.
Alçaklar! Bu nasıl olmuş olabilir? Aileme napmışlardı böyle? Onlara hep biraz sinirliydim ama bu defa daha kuvvetli bir öfke hissediyordum.
''Hadi Anıl. Gidelim buradan. Seni ait olduğun yere götürmek için geldim. 18 olana kadar onlara bir kader mührüyle bağlıydın ama bu geceden sonra kimse seni burada tutamaz.''
Öğrendiklerimin şokunu hâlâ atlatamamıştım. Bir iki adım attı Fırat abi ve arkasından bende bir iki adım attım. Aile dediğim insanlardan hiçbiri hareket edemiyordu. Annem bana bağırdı.
''Anıl bu kapıdan çıkarsan bizi kaybedersin!''
Çarpık alaycı bir gülümseme oluştu suratımda. Dönüp onlara baktım ve son cümlemi söyleyip Fırat abinin peşinden dışarı çıktım.
''Ben sizi hiç bulamamıştım ki şimdi kaybedeyim.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enjektör
Science FictionAile olarak bildiği insanların yanında hiç sevgisiz, bir köle gibi yaşadığı seneler sonrasında, on sekiz olduğu gece hayatı fazla hızlı bir şekilde değişen bir genç. Yaşayan bir enjektör görevi gördüğünü ve daha önce keşfetmediği birçok özelliğinin...