YARATILIŞ

14 1 0
                                    

Umi... Uçsuz bucaksız bir evren; gücün ve yaşamın ruhu, tohumu ve gövdesi.. Gücün, dengenin ahenk içinde yaşadığı ve bozulduğu yer. Kudretin akla sahip olduğu, aklın yaratım gücüne dönüştüğü yer. Her şeyin başladığı ve yeşerdiği yer. En bilgeler bile tam olarak nasıl yaratıldığını, varlığının nasıl farkına vardığını bilmez. Herkesin bildiği ise bu kadim ve büyük evreni yaratan gücün "iye" olduğuydu. İye idi Umi'yi yaratan, evrenin özüydü; şekillenerek can verdi evrene. Orada nefes alan her şeyin içindeki can ve bedenindeki güçtü. Bir bedeni ya da sureti yoktu iyenin, sınırları olmayan dizginsiz bir enerjiydi. Lakin zihni ve aklı vardı; düşünen, nefes alan capcanlı bir güçtü. Umi'ye hayat verdiğinde kendi de uyanmıştı ve yarattığı evrenin her zerresine yerleşmişti. Umi'nin dört bir tarafındaydı, eserini tanımış, onunla birlikte nefes alır olmuştu. Zira Umi kendisiydi, kendisi de Umi. Sonra her düşünen varlık gibi daha fazlasını istedi. Bu şekilde Umi'yi donatmıştı. Orada dünyalar yaratmıştı ve onların içinde de nefes alan başka varlıklar... Ormanlarını yeşertmiş; denizlerini, göllerini, nehirlerini doldurmuş; hayvanlarına hayat üflemişti. Muazzam bir güzelliğe bürünmüştü evreni. Yarattığı canları izliyor onların yaşamıyla kendini de besliyordu. Onları büyütüyor, hayatlarının sürmesini sağlıyordu. Ama içinde büyüyen arzuyu dizginleyememişti eserleri. Yarattığı eserleriyle kadim bir hissiyatın etkisini biraz da olsun azalabilirdi. Yalnızlık... Onu yaratıma iten yalnızlıktı. Kimileri yalnızlık hissini de iyenin yarattığını düşünebilir. Nihayetinde her şey ondan can bulmuştu. Uzun yıllar dünyalarını gözlemledi iye. Onlara yukardan bakmıyordu; aksine her yerdeydi. Ağaçlarını, sularını ve hayvanlarını düşündü, onlar ile mutluydu ama onlar yaratabileceği eserlerin kendinden uzak kısmıydı. Onların yapabilecekleri kısıtlıydı, iye ise sonsuzdu ve sonunda anladı; kendisinin yansıması olan ağaçlar ve hayvanlar kadar canlı, lakin onlardan farklı olarak kendisi gibi düşünebilen kendi güçlerini aktarabileceği varlıklar istiyordu. Daha fazlası diye düşündü. Kendi gibi varlıklar... Düşünebilen, muazzam güçlerine şekil verip onlarla olağanüstü şeyler yapabilen ve kendinden farklı olarak da farklı farklı güzel bedenleri, sesleri olan, kelimeleri olan varlıklar... Onun çocukları olacaktı yeni yaratımları, onun en büyük eserleri. Evrenini belki de ondan daha güzel hale getireceklerdi çünkü onlara her şeyi bahşedecekti. Gücünün her kıvrımını katacaktı içlerine, her düşüncesini, her arzusunu... Ve iye düşüncelerine şekil verdi, hayal etti çocuklarını. Öyle büyük bir güçtü ki kendisi, düşüncelerine şekil verip çocuklarına her şeyi bahşettiğinde nelerin hayata geleceğini kendisi bile ön göremiyordu. Umi'nin içinde onlar için bir dünya yarattı önce. Diğer dünyalarına benzerdi yeni dünyası da. Ağaçları, durgun suları, akarsuları ve hayvanları vardı. Ama en güzellerini bu dünyada, Olymbera'da yaratmıştı. Umi evreninde bir inci gibiydi Olymbera. Sonra düşündü iye, ilmek ilmek ördü fikirlerini ve onlar da şekillere dönüştü, kendi içlerinden akıp yaratımlara bir beden ve düşüncelerine bir kabuk oldu. Çocukları... Gücü bedenleşti ve yaşam buldu iye. İye bile tanıyamadı tüm çocuklarını. Olymbera'nın her tarafında farklı türlerde onlarca ırk yaşam buldu, gözlerini açtılar Umi'nin en güzel güneşine. İye ise onları tanıdı, en muazzam dört eserini. İlk önce elfler uyandı Olymbera'da, daha sonra insanlar, ingrenler ve en sonunda da edhelnimler. Elfler Kuzey'in derin ve yeşil ormanlarında, insanlar Batı'nın uçsuz bucaksız çayırlarında, İngrenler Güney'in sıcak kumlarında Edhelnimler ise doğunun yüksek dağlarında uyandılar.. Bu dört ırk birbirine benziyordu ama bir o kadar da farklıydılar. Düşünebilen, konuşabilen, zeki varlıklardılar. İye gücü ile 8 çocuk yaratmıştı. Onun istediği dünyasını evlatlarıyla doldurmaktı ama gücünü böyle canlıları yaratmak için şekillendirmek çok fazla enerji almıştı. Sayıları çok azdı, İye tüm gücünü onlarla paylaştığında daha fazlasına yeterli gelmemişti, çok kudretliydi gözde çocukları. Böylece iye her bir ırktan iki cins şeklinde uyanan sekiz evlada bölünmüştü. Dünyanın büyük güçlerinin, öne çıkan dört ırkın ataları. Elfler eril Callaith ve dişi Talonelle ile hayata gelmişti. İnsanlar Ulion ve Medelen ile gözlerini açmıştı. Ingrenler 'de Fynlios ve Zephtune uyanmış, edhelnimler ise Earthir ve Thilvanae ile ilk nefeslerini almışlardı. Bu sekiz evlat iyenin her bir özelliğini taşıyordu. Gücü ile serpilmişler, olgunluklarının deminde hayata gözlerini açmışlardı. Onun bilgeliğinden de almışlardı, zekasından da, hislerinden de.... Lakin aldıkları başka bir şey daha vardı ki o da mate idi. Mate, iyenin beyaz ışığının içinde uyuyan siyahlıktı. Tertemiz bir sayfanın üzerine yerleşen bir leke idi. Her şeyin dengede olması gerektiği gibi iyenin dengesi de ışığının içinde karanlığın da olmasıydı. İye kötü olmasa da içinde o siyahlığı taşıyordu. Hiçbir mutlak güç saf iyi, saf beyaz olamazdı. Her zaman içinde siyahı ve onunla bezenmiş grinin tonlarını taşırdı her şey. İye sekiz evlada bölündüğünde mate de onların içine aktı. İyenin merakı, yaratma isteği, gücü ve gücü devam ettirme konusundaki hassasiyeti de yaşıyordu evlatlarında; Matenin kıskançlığı, hırsı, öfkesi de... İye'nin evlatları yeşerip serpilirken, Mate'ninkiler de sahiplendiler Olymbera'nın karanlıklarını. Denge yine kendini sağlama almış, ışık ve karanlık devasa bir düzlükte birbirini katletmeyi bekleyen iki ordu gibi yerini almıştı hayatın içinde.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 29, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Her Şeyin Başladığı ve Bittiği ÇağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin