3 : kaderin bizim için başka planları var gibiydi

360 32 23
                                    

________________

________________

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

________________

Bunların nasıl bir şey olduğunu buraya, Seul'e, gelene kadar bilmiyordum.
Yaz yağmurunun serinliğini, kuşların tatlı melodilerini, tenime değen hafif rüzgarın beraberinde getirdiği hoş çiçek kokularını, yüzüme vuran klimanın o buz gibi soğunu, ağızıma attığım çikolatanın damağımda kalan o tatlı tadını, birlikte bir şeyler paylaşmanın o hafifliğini, sırtıma dayanan birinin sıcaklığını, seni seven insanların olduğunu bilmenin mesudunu, aşık olmanın o tatlı heyecan ve telaşını, gençliğimin mavi baharını...

Aslında her şey üç yıl önce, annem ve babamın boşanmasının ardından, annemin doğduğu yer olan Seul'a taşınmamızla başladı.Ablam, babamla birlikte Amerika'ya gitmeyi tercih etti ve biz, annem ile ben burada tek başımıza hayata tutunmaya çalıştık.

On beş yaşındaki ben için bu koca şehir en az içinde yaşayan insanlar kadar yabancı ve korkutucuydu.Bir ay sonra liseye başlayacak olmamın stresi ise ne zaman aklıma gelse başıma ağrılar girmesine sebep olurdu.Ayrıca Yeni Zelanda'daki evimizi çok özlüyordum ve kendimi çok uyumsuz hissediyordum.

Ama sonra onunla tanıştım.

Serin bir ocak akşamıydı.Dışarıda hafiften kar yağıyor ve ben üst kattaki odamdan bu manzarayı izliyordum.Annem her zamanki gibi işten ötürü yorgun düşmüş ve televizyonun karşısında uyuyakalmıştı.Onun üzerini örttüğüm sıra da canımın çok sıkıldığını ve biraz hava alıp gelmenin sorun olmayacağını düşünmüştüm.Üzerime kalın bir şeyler giyindikten sonra dışarı çıktım.

Çok uzak olmayan, evimizin yakınlarındaki bir çocuk parkının önünden geçerken fark ettim onu.

Kar yağışına inat üzerindeki ince montla salıncakların birinde oturuyor ve yüzüne değen sokak lambasının beyaz ışığını aldırmadan gökyüzünü, yıldızları izliyordu.Yüzünde ufak bir tebessüm hakimken dudaklarından mırıldandığı şarkı bir o kadar tanıdık hissettirmesine rağmen bir o kadar da uzaktı bana.

Orada ne kadar durdum bilinmez, bacaklarım hareket etmemeye yemin etmiş gibiydi.Yüzümde tek bir mimik bile oynamadan gecenin bir yarısı bu soğukta salıncakta yalnız sallanan o çocuğun neden burada olabileceğini düşünmekten alamıyordum kendimi.

Üşüyordu, salıncağın soğuk zincirlerini sıkıca tutan ince ve uzun parmaklarının kızarmasından veya esen soğuk rüzgardan sonra vücudunun titremeye başlamasından bunu anlamak oldukça kolaydı.Ama o belli ki çok inatçı bir çocuktu, o eski salıncaktan kalkmak gibi bir niyeti yok gibiydi.

the day we meet againHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin