Çok güzel bir köyde geçirdim çocukluğumu. İnsanları neşeli , mutlu , cana yakın ve en önemlisi bayramlarda , düğünlerde köy festival havasına bürünürdü. Hıdırellez zamanı büyük ateşler yakılır davullar , zurnalar eşliğinde sabaha kadar ateş yakılır eğlenceler düzenlenirdi. Fakat kanlı dere denen bir dere vardı köyün hemen yanında. Orada ne eğlence olur ne başka bir şey hatta eğlenceyi bırakın insanlar oradan geçerken bile sanki cenaze evinin önünden geçer gibi sessiz ve başı öne eğik yürürdü.Sebebini sorduğumuz zaman bize söylemezlerdi. Yıllar geçti büyüdüm.Yalvar yakar dedemin başının etini yiyerek sorup öğrendim.Ben daha doğmadan önce köy de bir adam bir gece cinnet geçirip karısını ve uyuyan dokuz aylık bebeğini öldürüp o derenin yanına gömmüş.Kanlı dere ismi'de odan gelmiş.Rivayete göre ; Orada ne zaman birileri eğlenmeye kalksa , içki içse ya da bağırarak konuşsa derenin etrafında ağlama sesi gelirmiş.Tabi ben buna pek inanmadım. Akşam kahve de arkadaşlar ile buluşup bu konuyu anlattım.Onlarda ben gibi pek inanmadı.Hatta bir karar verdik iki gün sonra derenin yanında mangal yapalım diye sözleştik.İki gün geçti akşam üzeri derenin yanına araba ile geldik. Mangal için odun toplayıp ateş yakmaya başladık arabadan müziğin sesini'de sonuna kadar açtık.Biraz zaman geçti etrafta hiç ses yok.Bizde kendi aramızda konuşmaya başladık.Yalan bunlar, efsane diye o arada da köz oldu etleri mangala koyduk ve ne duyalım. Acıklı bir bebek ağlama sesi gelmeye başladı. Ateşi söndürmeden eşyalarımızı toplayıp hemen oradan arabayla uzaklaştık.