"Canım? Nereye gidiyoruz artık söylesen ya? Bu dükkanda işimiz ne?"
Parmaklarımı çenemde gezdirirken duymazlıktan gelmeyi tercih ettim. Yarım saat kadar sonra öğrenecekti. Biraz merak iyidir. Önümdeki işle meşgul olmaya devam ettim.
Güzel bir çiçek seçmeliydim.
"Sen çiçeklerle ilgiliydin. Önce güzel anlamı olan birini seç hadi."
Cevapsız kalacağını anladığında gözlerini devirdi. Kapıdaki bedeni ufak adımlarla hemen arkamda durduğunda elini belimde hissettim. Önce dükkana hızlı bir göz gezdirmiş sonra gözüne kestirdiği birkaçının yanına gidip zarif ellerinin arasına alarak koklamıştı tek tek. Beyaz güllerle, papatlyalarla, zambaklarla öyle güzel öyle narin görünüyordu ki.
Çalışan kadın artık onun bana gösterdiği ve benim içime tam sinmeyen, bundan dolayı da bir türlü karar veremediğim çiçekleri çıkarıp yerine koymaktan bıkmış bir haldeydi.
Ama özel bir tane seçmeliydim ya.
"Pekala, sevgilim artık çok bir seçeneğimiz kalmadı. Benim de sabrım gittikçe tükeniyor beğen artık bir tanesini." Karşımda ellerini omzuma koyup gözlerimin içine hafif sitemle bakıyordu. "Sümbül olsun o zaman. Onun sanki güzel bir anlamı vardı."
"Sonsuz sevgi."
Ah, işte bu! Bir kez üzerinde anlamı yazan bir notla birlikte almıştı bana. Uzun zaman geçmişti ama hatrımda kalmıştı anlamı. Aradığım da tam olarak buydu. Oldukça uygun olacaktı.
Ödeme işlerini halledip beni arabada bekleyen sevgilimi daha fazla sinirlendirmeden hızla yanına ilerledim. İnternetten kısa bir konum arayışından sonra ona yolu tarif ettim. Çalan şarkı ve hafif aralık camdan esen rüzgarla içimi büyük bir huzur kaplamıştı. Sevgilime döndüm yüzümü. Heyecanlıydım. Onu tanıştıracak olmak beni fazlasıyla mutlu ediyordu. Benim için yeri apayrı olan insanları tanımak eminim ki aramızdaki ilişkiyi de güçlendirecekti. İnsanlar bazı şeylerini açamaz. İyi ya da kötü. Dudaklarından dökülemez bazı şeyler. Zamanı vardır ne zaman geleceğini bilmezsin ama hissedersin. Şimdi zamanıydı. Hem bugün yıl dönümüydü!
İndiğimizde yanımdaki adamın anlamsız bakışlarını çok rahat görebiliyordum. Ama böyle bi yere gelmemizin altında bi anlam yattığını bildiğinden de sorgulamak yerine benden bir hareket bekliyordu. Bagajdaki çiçekleri alıp telefonumdan son kez numaralara baktım. Sevgilimin yanına yaklaşıp elini hiç olmadığı kadar, güç alırcasına sıkıca tuttum. Birkaç dakikalık arayış sonucu doğru isimleri gördüğümde hemen yanındaki banka oturması için gözlerimle o tarafı gösterdim.
Çiçekleri buket yaptırmak yerine ekebileceğimiz şekilde vermelerini söylemiştim. Poşetten çıkartıp toprağın üstüne koyduğumda mezarın mermer kısmına oturmuş ve ona bakmıştım.
Gözlerindeki korkuyu da merakı da seçebilmek hayli kolaydı. Sanırım onunla yaptığımız en tuhaf şey olduğundan belki anlamlandıramıyordu. Eh, normal bir yer değildi tabi haklı. Etrafı yüzlerce kalp kırıklığı, yüzlerce yarım kalmış hayallerle doluydu. Gözlerimi kapatıp gülümsedim. Masumiyeti beni mahvediyordu.
"Seonghwa-ya, bir tanem, merak etme her şeyi tek tek anlatacağım sana." Oturduğum mezarın başında yazan isimlerde titreyen ellerimi gezdirdim bir süre. İçimin hiç bu kadar buruk olduğunu anımsayamıyordum.
İsimlere baktığında sanki bir şeyler hatırlamış gibi kaşlarını çattı. "Hong bunlar, albümdekiler değil mi? İsimler tanıdık geliyor."
"Evet, doğru hatırlıyorsun sevgilim. Göstermiştim lisedeki fotoğraflarımızdan." Toprağı yavaşça açmaya başlarken devam ettim sözlerime. "Bir gün tanıştırıcam seni diyip geçiştirmiştim ya. Getirdim seni işte sevgilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kokun, evim | [woosan]
Fanfiction[jung wooyoung - choi san] Sözüm söz, ölüme kadar seninleyim.