Bölüm 2

832 171 290
                                    

Şafak vaktiydi, hava ayazdı. Bulutlar birbirine girerek, sarıp sarmalanmışlardı adeta. Güneş görünmek istese de bu kalabalık bulut sürüsü kesinlikle ona izin vermiyordu.

Bir tane daha... Bir dart oku daha saplanmıştı yumuşak dart tahtasına. Yediyi vurmuştu bu sefer, ama ne yazık ki bu hoşuna gitmemişti. Gözlerini sakince yummuş, şakaklarını ovalamış ve sırtını yan taraftaki ahşap duvara yaslayarak pencerenin önünde oturan ve donuk bir surat ifadesiyle dışarıyı izleyen Lila'ya bakmıştı.

Siyah, uzun ve dalgalı saçları dağılarak sırtının her bir tarafına dökülüyordu. Göz altlarındaki kızarıklık buradan bile belli oluyordu. Üzerindeki incecik siyah bir body ve altındaki aynı renk dar pantolonu o gecenin bir aynasıymış gibi hissettirmişti anlık olarak. Gözlerinin önünde bir anda beliriverdi çoğu an; sarı saçlı kadını merdivenlerden itişi, genç çocuğun boynunu kesişi ve onu da öldürmesini söyleyen karşı konulamaz güzellikteki Lila'nın yakarışları...

Eline onlarca kez almıştı bıçağı, çenesinde ve boynunda çokça gezdirmişti. Ama asla o bıçağı saplamamıştı, çizememişti bile. Küçük bir çizik bile atamamıştı. Her seferinde ona karşı koyamayıp, kendisini öldürmesini bekleyip tir tir titreyen bedene zarar vermeden odayı terk ediyordu. Bu garip duruyordu çünkü o acımasızdı. O geceden beri gözü öldürme hazzından başka bir şey görmezdi.

"Bana bir iyilik yap, kendini öldür Lila." Dördüncü günün sabahındaki ilk cümle bu olmuştu. Dünden beri boğazı ağrıyan ama bunu belli etmemeye çalışan Lila, onun yüzüne bakmamayı seçmişti.

"Buna izin vermiyorsun." Sessizce konuştuğunda genç çocuk doğru olduğunu bildiği için başını olumlu anlamda sallamıştı. Kızın etrafında asla, kesici veya ona zarar verebilecek türden bir şey yoktu, yani Jungwon onları ulaşamaması için kilere koymuştu. Bunu neden yaptığını da tam olarak bilmiyordu ama şu son günlerde, özellikle o gece ve ondan önceki birkaç gün içerisinde, ona karşı çok başka boyutta hisleri oluşmaya başlamıştı. Gözü kesinlikle ondan başkasına kaymıyordu ve aynısını Lila'nın da yapmasın istiyordu.

Sadece ona baksın, gülümsesin ve sadece onu öpsün istiyordu.

"Bu senin suçundu." Lila duyduğu kelimelerle titrek bir nefes vermişti. Dolu gözlerini yavaşça ona çevirmişti. Gözlerinde tek bir duygu kırıntısı bile olmayan genç çocuk, dışardan bakıldığında ne kadar sevimli dursa da, sadece duygusuzdu. Duygudan mahrumdu. Öyle sanıyordu. "Bana, benim dışımda kimseyi öpmeyeceğine dair söz vermiştin. Sonuçlarını biliyordun, buna rağmen onu öptün." Ses tonu, genç kızı fazlasıyla aşağılar bir şekilde çıkmıştı. Yaptığı şeyden ve şu an oluşan sonuçlardan dolayı onun kendisini ileri boyutta kötü hissetmesini istiyordu. Sözlerini de nefret dolu bir şekilde söylese de, asla ondan nefret edemiyordu.

Yine yanaklarından yavaşça gözyaşı süzülmüştü, ancak hızlı davranarak elinin tersiyle hemencecik silmişti.

"Beni öldürmeliydin, ailemi değil."

Jungwon bu sözlere karşılık alaya alır gibi güldü, kısa bir süre hâlâ yerinde, duvara yaslanmış bir şekilde dursa da en sonunda sinirle doğrularak onun yanına doğru ilerlemişti. Dizlerini kırarak boylarının eşit olmasını sağlamış ve öfke saçan gözlerini, onun dolu gözlerinin tam içine bakmıştı. Genç çocuğun gözleri yıldızlardan bile daha parlaktı ama Lila artık o gözlere baktığında onu sevdiğini hissetmiyordu. Yeni bir his oluşmuştu ona karşı artık, korku.

Ama sadece kalbinden korkuyordu, nefret dolu kalbinden...

Elini kaldırarak kızın saçlarına götürmüştü ve kızın ani temastan dolayı irkilmesini hiç umursamadan saçlarını sertçe geriye atıp, siyah bodysinin uçlarını çekerek boynunu açmıştı. Lila yüzünü buruşturmuştu ancak belli oluyordu. Jungwon, boynundaki rahatsız edici morlukları gördüğünde, öfkesinin daha çok çoğaldığını hissetmişti. Ona dokunan elleri tek tek kırmak istiyordu. "Sana böyle zarar veren bir adama asla acımazdım, göz yummazdım." Gözlerini biraz daha boynundaki morluklarda gezdirdikten sonra elini çekmişti. Lila bununla gözlerini yumarak yutkunmuştu. "Seni intihara sürükleyen insanlara asla acımazdım." Diyerek jilet izleriyle dolu bileğine de bakmıştı Jungwon.

Lila'ya zarar veren herkesin ölmesinin gerektiğini düşünüyordu.

Genç kız yüzünü diğer tarafa çevirerek, günlerdir yaptığı tek şey olan ağlamasına devam etmişti. Ağlamaktan, burnunu çekmekten ve uyumamaktan yüzü çok tahriş olmuştu. Kendini bu sebeple kötü hissetmesine bile gerek yoktu çünkü zaten fazlasıyla berbat bir haldeydi.

Jungwon, ruhsuz ve resmen bir ölüye ait olan gözlerini genç kızın üzerinde biraz gezdirdikten sonra bıkkınlıkla iç çekerek ayağa kalkmıştı.

Onun için hâlâ çok güzeldi o.

Arkasını dönerek kapıya ilerlediğinde Lila'nın hıçkırıkları kulağına dolmuştu. Umursamadı bunu, alışmıştı.

Dağınık ve etrafta hep hazır yiyecek paketlerinin çöpleri bulunan mutfağa girdiğinde, direkt olarak buzdolabını açmış ve içine bakınmıştı. Bomboştu, şaşırmamış ve dolabın kapağını kapatmıştı. Pantolonunun arka cebindeki telefonu alarak rehberi açmış ve arkadaşının ismine tıklamıştı. Birkaç çalışın ardından karşı hatta hışırtılar, sonrasında da Sunoo'nun 'efendim' sesi duyulmuştu.

"Yiyecek bir şeyler lazım, getirebilir misin?"

"Sana da merhaba Jungwon... Neyse, tamam. Birkaç saate o taraflara geleceğim, getiririm."

"İyi olur," dedi soğuk bir sesle. "Başka haber var mı? Yani Lila'nın ailesiyle ilgili..." Dedi son cümlesinde sesini alçaltarak.

"Manyak gibi Lila'yı ve suçluyu, seni, arıyorlar. Her yere kamera yerleştirmeye başladılar, her taşın altına bakıyorlar. Sokaklarda polisler dışında kimse yok." Jungwon başını salladı.

"Anladım... Neyse tamam, daha fazla anlatma."

"Jungwon-ah... Ne yapacaksın, ne olacak sonunda?" Cevabını bilmediği bir soruyla yüz yüze kalınca iç çekmişti.

"Sonra düşünürüz bunu, kapatıyorum." Cevap dahi beklemeden telefonu kapattığında ilk olarak gözlerini yummuş, ardından da yeniden sıkıntıyla dolu bir iç çekmiş ve telefonu cebine koymuştu. Lila'nın sesinin gelmediğini fark ettiğinde omuzlarını geriye atarak salona ilerlemişti. Genç kızın saçları, yüzünü örtecek derecede dağılmıştı ve başı yerdeydi. Jungwon bunu fark ettiğinde kaşları çatılmıştı.

"Lila?" Diyerek seslenmişti ancak genç kızdan herhangi bir yanıt alamamıştı. Adımlarını o tarafa yönelterek önünde durmuş ve yeniden dizlerini kırarak bakmıştı. "Lila kalk şuradan, üşüyeceksin." Dese bile kız hareket dahi etmiyordu. Bununla beraber, elleriyle yüzünün önündeki saçları çekmişti.

"Lila?" Gözleri kapalı olduğu için kızı dürtmüştü. Elini alnına koyduğunda, felaket derecedeki ateşini yeni fark etmişti.

"Hay-" Panikle genç kızın bedenini soğuk betondan kaldırırken, başını da düşmemesi için nazikçe tutmuştu. "Lila, kendine gel. Lila!" Genç kızın mırıltılarını duysa bile kaç gündür bunu fark etmediği için kendine lanet etmişti.

"Tamam, iyi olacaksın. Neden bana hasta olduğunu söylemedin?" Diye sorsa da, Lila yorgunluğu dolayısıyla cevap verememişti. Jungwon'da söylenerek kızı kucağına aldığında zayıflamış olduğunu da yeni anlamıştı. Kaç gündür bir şey yemiyordu zaten. Genç kızın başı çocuğun göğsüne yaslandığında, Jungwon o geceden beridir ilk kez onun için endişelendiğini hissetmişti.

Üst kattaki odaya doğru ilerlediğinde, genç kızın mırıltısını duymuştu yine.

"Beni öldür Jungwon, lütfen..."

_

ÖNCEKİ BÖLÜMDE KATLİAM YAPAN ÇOCUK NEYE DÖNDÜ, GÖRÜYO MUSUNUZ...

kill me ⋆ ★ yang jungwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin