[MinSeo]
Odanın içerisinde volta atarken topuklarımın zeminle yaptığı ses sinirlerimi bozmaya başladığında adımlarımı durdurup derin bir nefes aldım. Elimdeki kırmızı kapaklı dosyaya sert bir bakış attıktan sonra odadaki kanepenin üzerine fırlatmıştım.
Yaptığım salaklığa akıl erdirememekle beraber nasıl bir çözüm bulacağıma da akıl erdiremiyordum. Gerçi bu benim hatam sayılmazdı bence, sayılmamalıydı. Yerdeki dosyayı ilk alan Bay Jeon'du. Karıştırıp yanlış dosyayı alan oydu yani. Benim suçum değildi.
Ah! Kimi kandırıyordum ki? Suç onun olsa ne olacaktı? Ben daha yeni işe girmiştim. Hatta tam olarak işe girdim bile denilemezdi, deneme süresindeydim. O ise şirketin yüzde elli sekiz hissedarıydı. Böyle bir duruma sebebiyet verdiğim için bile beni kapının önüne koyabilirdi ve bu durumda elimden gelen hiçbir şey olmazdı.
Avuç içlerimi alnımın iki yanına, şakaklarıma bastırdım. Hayıflanarak kaybedecek zamanım yoktu, bir şeyler yapmak zorundaydım.
Kanepenin üzerindeki dosyayı aldığım gibi toplantı odalarının olduğu kata doğru yola koyuldum. Dakikalar önce ikişer üçer çıktığım merdivenleri şimdi mümkün olmadığını bile bile daha da hızlı bir şekilde inmeye çalışıyordum.
Nihayet son üç basamağa geldiğimde derin bir nefes vermiştim. Fakat bunun rahatlamak için erken olduğunu anlamam ne yazık ki uzun sürmemiş, attığım adımla yere düşmem bir olmuştu. Vakit kaybetmeden tekrar ayağa kalkmaya yeltendiğimde ise ayak bileğimde hissettiğim acıyla bu girişimim de başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Bugün ne oluyordu böyle? Evren kovulmam için elinden gelen her şeyi yapıyordu sanki.
Ağırlığımı diğer ayağama vererek duvardan aldığım destekle beraber zorlanarakda olsa ayağa kalkmayı başardım. Şimdiden bir miktar morarmış olan bilek kemiğimde hissettiğim acıyı dosyahı teslim edene kadar görmezden gelmeye karar verdim.
Merdiven boşluğundan ayrılmadan önce yerde duran ayakkabımın kırılam topuğunu almayı ihmal etmemiştim.
Nihayet toplantı odasının önüne geldiğimde birkaç saniye bekleyip soluklandım. Bu katta ayna olmadığı için nasıl göründüğümü görememeiştim.ama topuğu kırık ayakkabılarım, buruşuk gömleğim ve büyük ihtimalle darmadağın olmuş saçlarımla berbat göründüğümü bilmek için aynaya ihtiyacım yoktu.
Tüm bunları boş vererek kapıyı tıklattım ve içeriden bir komut gelmesini beklemeden açtım. Odaya girmem ile anında beni bulan gözler gerilmeme neden olmuştu.
"Böldüğüm için özür dilerim. Kendi dosyamı Bay Jeon'un ki ile karıştırmışım da."
Odada ki herkes gibi anlamaz bakışlarıyla beni süzen Bay Jeon neyden bahsettiğimi anlamış olacak ki kocaman açtığı gözleriyle ayağa fırladı. Koca toplantı odasının öbür ucundan yanıma gelmesi ise sadece saniyelerini almıştı. Bunu yaptığı için ona teşekkür etmeliydim sanırım. Aksi taktirde bunu, şuan yaslandığım kapının arkasında olduğu için görünmeyen topuğu kırık ayakkabımla beraber ben yapmak zorunda kalacaktım.
Elimdeki dosyayı aldığında yüzüne kocaman bir gülümseme yerlemişti. Arkası odadakilere dönük olduğu için bu ilham verici gülümsemeyi sadece ben görmüştüm.
Bakışlarını elindeki dosyadan çekip tekrar bana çevirdi. Ben bir şeyler söylemesini beklerken o dudaklarını oynatmakla yetinmişti.
Sen benim kurtarıcımsın.
Neyse ki dudak okuyabiliyordum ve ne demek istediğini anlamam zor olmamıştı.
"Başka bir şey var mıydı?"
Bana yönetildiği oldukça belli olmasına rağmen benim zar zor farkına varabildiğim soruyla beraber bakışlarımı Bay Jeon'dan çektim.
"Yok efendim. Kusura bakmayın. Kolay gelsin."
Odanın büyük bir bölümünü kaplayan masanın etrafında dizili üst düzey yöneticelere kafamı hafifçe eğerek selam verdikten sonra tekrar Bay Jeon'a doğru döndüm. Tam aynı şekilde ona da selam vereceğim sırada elini koluma koyarak beni engellemişti. Anlamaz bakışlarımı ona yönlendirdiğimde ise yaptığı tek şey minik fakat gamzelerini ortaya sermek için fazlasıyla yeterli bir gülümseme bahşetmek ve göz kırpmak olmuştu.
Orada, öylece dikilip Bay Jeon'un içinde sanki tüm galaksiyi içinde barındırıyormuşcasına parlayan gözlerine bakarken beni kendime getiren kolumdaki titreşim olmuştu. Göz ucuyla saatime baktığımda gördüğüm bildirimle kendime gelip hala benim üzerimde olan gözlere aldırmadan toplantı odasından çıktım.
Kapıyı kapattığım gibi sırtımı pervazın yanındaki duvara yaslamış, elimi kalbimin üzerine koyarak derin bir nefes almıştım. Kolumdaki saat tekrar tirreşiğinde ekranda ne yazdığına bakmadan bir hamlede saati çıkarttım.
Kalp atış hızımın bende farkındaydım ama bu saat otuz saniyede bir bana bildirim göndererek sinirlerimi bozuyordu.
•
•
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗺𝘆 𝘁𝗶𝗺𝗲 | 𝗷𝗷𝗸
Fanfiction[ 𝘛𝘦𝘹𝘵𝘪𝘯𝘨 & 𝘛𝘦𝘹𝘵 ] MinSeo: Telefon sapığı? handsomee: Eski bir arkadaş. 𝘣𝘺 @𝘢𝘭𝘷𝘪𝘯𝘢_𝘭𝘦𝘷𝘪𝘢