Ailelerinden bol bol azar yemiş ve şu anda okul için hazırlanıyorlardı. Changbin, dalgın duruyordu. Jisung bunu fark etmişti. Sormak istiyordu ama istese kendisi de anlatırdı diye düşünüyordu. En sonunda boğucu sessizliği bozmuş ve sormuştu.
"Bin? Bir sorun mu var? Dalgın gibisin."
"Ha? Ne?"
"Diyorum ki, dalgınsın. Ne oldu?"
"Şey.."
"Söyle bana Changbin, lütfen."
"Yok bir şey."
"Her türlü bana geleceksin, Seo Changbin. Bunu bil. Seni hiçbir şey için yargılamadığımı biliyorsun. Ne zaman istersen, seni bekliyor olacağım."
"Of, hep böyle resmi konuşarak beni sinir etmek zorunda mısın?"
"Konumuz bu değil."
"Gereksiz. Ben çıkıyorum. Sende hızlı ol, babandan azar işitmeyelim bir daha."
"Tamam, geliyorum."
Bu daha da şüpheye düşürmüştü. Kardeşini hiç böyle görmemişti. Dün gece bir şey mi oldu? Neden böyle davranıyor? Her türlü anlatacak mantığıyla üstelemek istemedi. Üniformasını giymek istemiyordu bugün. Babası çok kızacaktı ama kimin umrundaydı? Kötü çocuk rolünü yerine getirmeliydi. Beyaz bir gömlek, ince bacaklarını saran dar kesim bir pantalonun üzerini deri ceketle tamamladı. Akşamdan kalma olduğu için gözaltları berbat durumdaydı. Kapatmak yerine yanaklarına hafif bir renk verip, lipbalm ile bitirdi.
"Şimdi kötü çocuk kombinimi tamamladım."Kendi kendine kıkırdadı ve saatlerdir ona seslenen babasının yanına indi. Yine sabah sabah ne var amına koyayım ya. Ellerini önünde bağlayıp, kafasını yere eğen kardeşinin yanına geçip benzer pozisyonu aldı. Tek fark, onun kafası eğik değildi."Han Jisung, bu kılık ne? Okula gidiyorsun. Sürtmeye değil."
"Belki de sürtmeye gidiyoruzdur."
Changbin'in verdiği cevapla gülme isteğini bastırmak için dudaklarını birbirine bastırdı. Babası yine sabah krizi geçirmek için kendini hazırlıyordu. Her günleri böyleydi. Babası onları azarlar, kırar, dökerdi. Sonuç; bizim salaklar akıllanmazdı. "Çıkın şimdi! Okulda olay istemiyorum." Kafalarını sallayıp evden çıktılar.
•••
"Ya Hwang! İki dakika sabit dur!"
"Sana bakıyordu ama!"
Laf anlatamayacağını fark ettiğinde gözlerini devirmekle yetindi. Yine ona bakmadıkları hâlde kıskançlık yapıyordu. Sevgilisinin bu hâllerini seviyordu ama bazen dozu kaçırıyordu. Kantinde etraflarına bakıp, boş muhabbete devam ederlerken bebek ekmekleri gözüktü.
"Ben geldim!"
"Hoşgeldin, turşulu tostum."
"Midesiz."
Minik kıkırdamalar eşliğinde sohbete devam ettiler. Minho çok huzurlu hissediyordu. Jeongin son derece sevimli şekilde ona gülümseyince yanaklarını ısırma isteğiyle dolup taştı. Felix'e baktığında ise dün geceden dolayı hâlâ yüzünün asık olduğunu gördü. Sarhoş olduğu için çok saçmalamıştı. Minho normal buluyordu bunu. Dolup taşmıştı uzun süredir. Asıl korktuğu Changbin'in bugün yapabilecekleriydi. Mesajları mı yayacaktı? Felix'e zarar vermeye mi çalışacaktı? Changbin'in sürekli birileriyle sürtmesi yetmiyormuş gibi hemcinsinden hoşlanan insanlara da hakaretler savuruyordu. Bu durumu hiç anlamıyordu işte. Basitçe duymazdan gelebilirdi? Neden batıyordu bu kadar? Ailelerine bağlayabilirdi, bağlıyordu da. Homofobik bir toplum vardı sonuçta. Fakat bu kadar nefreti yine de anlayamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dance with the devil, hyunhosung.
FanfictionHwang Hyunjin ve sevgilisi Lee Minho, cinsel ilişkilerini farklı bir boyuta taşımak istemişti. Ve bir gün gittikleri mekanda karşılaştıkları kişinin, okulun homofobik zorbası Han Jisung çıkacağını kim bilebilirdi? ~ [Han Jisung x Lee Minho x Hwang H...