4

1.8K 118 79
                                    

Karşısındaki bedene bir yumruk daha sallarken ne düşündüğünü ayırt etmekte zorlanıyordu. Hisleri birbirine girmişti. O bu kadar dikkatsiz davranmazdı. Anlık bir şehvete kapılmıştı sadece. Bunu insanlar duysa ne tepki verirdi? Aklını başına toparlamalıydı. Ama olmuyordu işte! Gözlerinin karardığını hissediyordu, bir yumruk daha geçirdi.. Bir tane daha ve bir tane daha.. Gözlerinin dolduğunu hissediyordu. Hayır, o ağlayamazdı. Ailenin yüz karası olmak istemiyordu.

"Ne oldu Han Jisung?! Korkmuş gibisin!" Karşısındaki beden gülerek cümleleri sıralarken o daha çok sinirlendiğini hissetti.
"Kapa o lanet çeneni, Juyeon!"

"Sen..sen gerçekten korkuyorsun!" Attığı kahkahalara yetişemezken, Jisung yanağından bir gözyaşının süzüldüğünü hissetti.

"Yoksa, Han Jisung'un benimle yattığını okul öğrenirse rezil mi olur! Ne komedi ama! Changbin'e ne diyeceksin, beni kız sandığını falan mı iddia edeceksin! Ah, oysa altımda inlerken hiç öyle gözükmüyordun. Merak etme sadece senin üstte olduğunu söylerim, altta olmak için yalvardığın kısmı atları-" Yediği yumrukla Juyeon'un sinirlendiğini fark etti. İşin şakası bitmişti artık.

"Bana bak lanet orospu çocuğu! Korkaklığın umrumda değil! Ailenden korkman ya da insanlardan korkmanda umrumda değil. Ya bir halta yarayıp kimliğini kabul et ya da azdığında bana yalvarmaya gelme. Beni becerip üstüne senden dayak yemekten bıktım!" Duyduğu cümlelerle yavaş yavaş toparladı kendini. Nefesini düzenlemeye çalışıyordu. Juyeon'un dağılmış suratını umursamadan dudaklarını birleştirdi. Onu derin bir öpücüğe çekerken kendinden nefret etti. Kimliğinden ve korkaklığından nefret etti. Juyeon ise her seferinde bir oyun olmasına rağmen Han Jisung'a dönüp durduğu için onun dudakları arasındaki diline gözyaşlarının karışmasına izin verdi.

•••

Felix, elindeki Changbin'in fotoğrafıyla bakışırken diğer elindeki jilete bakıyordu. Ne ara bu kadar bağımlısı olmuştu? Neden onun için kendini bu kadar yıpratıyordu? Peki umrunda mıydı? Hayır, değildi. Changbin için kendine zarar vermek umrunda değildi. Onu bu şekilde seviyordu. Acıyla harmanlanmış aşkıyla.

Onun için neleri göze almıştı? Daha doğru soruysa şuydu; Onun için neleri göze almamıştı? Belki de saf bir şekilde sevmeyi.

Farkında olmak istemiyordu, hastalıklı aşkının. Hastalık değildi ki, değil mi? O sadece seviyordu. Kalbinin her an paramparça olmasını umursamıyor ya da onun için daha yapacağı fedakarlıkları takmıyordu.

Onu görmeden yapamamak. O olmadığında yemekten içmekten kesilmek. Geceleri onu düşünmekten uyuyamamak. Sanki her an elinden kayıp gidecekmiş gibi endişelenmek. O giderse ben ne yaparım diye tasalanmak. Bir an yüz çevirmesin diye kendini hırpalamak. Delicesine paralanmak...

Aşka düşmüş insanın yaşadığı duygulardan bazılarıdır bunlar. Birçok insan hayatının bir döneminde bu duyguları yaşar. Yaşaması da gerekir. Aşk olgunlaştırır, ayrılık da ilişki seviyesini belirler. Her bir aşk macerası bir sonraki ilişkinin daha sağlıklı olması için yaşanmış bir tecrübedir.

Aşk bir ilişkinin çocukluk çağı gibidir de. Bir insan hayata heyecanla başlar. Duygu dünyası fantezilerle ve hayallerle süslenir. Ama olgunlaştıkça ve tecrübelendikçe bu çocuksu duyguların yerini üretme, paylaşma, ahlak gibi değerler alır. Arada çocuksulaşır ama olguncasına. Bir birine âşık iki insanın yaşadığı ilk dönem yani aşk dönemi çocukluk dönemi gibidir. Heyecanlı, fırtınalı ve coşkulu geçer. Ama sonra sevgi, güven ve saygı gibi sağlam duyguların yaşandığı dönem gelir. Eğer bu döneme geçilebilirse ilişki kalıcı ve doyurucu olur. Aksi taktirde aşkta fiske olmuş bir ilişki halini alır. Gelişimini tamamlayamamış bir çocuk gibi olgunlaşamaz. Olgunlaşamayan bir ilişki ya biter ya da hastalıklı bir aşka dönüşür.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 11, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

dance with the devil, hyunhosung.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin