—
Jimin, ilk cesedini gördüğünde sekiz yaşındaydı.
Okul bahçesini terk etmek için koşuşturan arkadaş kalabalığının arasında ayaklarını sürüyerek ilerliyordu. O gün sınıfta yaptıkları aktiviteler fazlasıyla zorluydu, bu yüzden Jimin'in göz kapakları yorgunluktan kapanmak üzereydi, sırtları kamburlaşmıştı ve omuzları yorgunluktan çökmüştü.
Ama babasının otoparkın karşısında arabasından indiğini gördüğünde, Jimin'in yüzü kulağına kadar uzanan bir gülümsemeyle aydınlanmıştı. Küçük vücudundaki tüm gerginlik erimişti, babasının kollarına atlayıp kendisini kucağına alması ve gününün nasıl geçtiğini sorması için heyecanla koşmaya başlamıştı.
Ama sonra, havada tuhaf bir değişiklik hissetmişti. Çok genç ve küçük olmasına rağmen, Jimin, bir şeylerin doğru olmadığını biliyordu.
Kaşlarını çatarak olduğu yerde durup arabanın kapısını kapatmış olan babasına bakarken, koyu renk takım elbiseli ve güneş gözlüklü bir adam babasının önünde belirip bir şeyler söylemişti. Jimin merakla konuşmalarını izledi, fakat sonra babasının yüzü kafa karışıklığından endişeye ve paniğe dönüşmüştü. Hemen ardından ise, uzun bir bıçakla göğsünden bıçaklanmıştı.
Çok uzakta olmasına rağmen, Jimin bıçağın deriye saplanış sesini duyduğuna yemin edebilirdi.
İnsanlar Jimin'in babasının göğsünü tutup dizlerinin üzerine düşüşünü ve boğazından kulak delici bir uluma çıktığını fark etmeye başlayınca; bir iç çekiş ve ardından çığlıklar havada hızla parçalandı.
Babasının beyaz gömleğinin kalbinin olduğu bölgesinde, kırmızı bir çiçek açmıştı.
Jimin'in gözleri çiğ bir korkuyla büyüdü. Korku ve dehşet onu felç etmişti. Jimin etrafta koşuşturan ve çığlık atan vücutları fark edene kadar, orada ne kadar süre durduğunu bile bilmiyordu.
Babası yerde yatıyordu, kanlar içindeydi ve yüzeysel bir şekilde hırıltılı nefesler alıyordu. Jimin'e bir şey söylemeye çalışmıştı ama kısa süre sonra titrek bir nefes vermişti. Jimin'in gözleri yaşlarla o kadar dolmuştu ki, babasının hâlâ nefes alıp almadığını bile görememişti.
Sonra Jimin aniden birisinin kendini tuttuğunu hissetmişti, polis gelene kadar onu güvenli bir sınıfa sürükleyen bir öğretmen tarafından kucağa alınmıştı.
Jimin o noktadan sonrasını hiçbir zaman hatırlayamamıştı, gerisi onun için bir bulanıklık gibiydi. Ona bunun çocukluk travması olduğu söylenmişti- beyni kötüyü engelleme ve acıyı bastırma amacıyla o anları silmiş gibiydi.
Yine de Jimin, annesinin yüzünü ellerine gömmüş bir şekilde yatağında otururken ağladığını gördüğünü hatırlıyordu. Bu, Jimin'in onu ağlarken gördüğü ilk ve tek seferdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iron and salt | kookmin
Fanfictionvampire+highschool¡ Hayatında biraz normalleşme isteyen Jimin üniversiteye başlar ve hayatında tanıdığı en büyük pislikle karşılaşır. - çeviridir - by "pikachoi" on ao3.