Bölüm 10 ❝kalp köprüleri ve hikâyeler❞

1.4K 173 248
                                    

"Onu o kadar güzel, fakat o kadar kendinin değil, hiç   değil, o kadar değil gördü ki..."
Mehmed Rauf


Sevmek. Sevilmek. Sevişmek. Karşılıklı birbirini sevme işi. Sevilmek. Jeno. Jeno'yu sevmek. Tarih kitabının sol üst köşesine birer birer, kasırgayı andıran bir karmaşayla yazılmıştı hepsi. Alt alta, üst üste, düşünceleri hangi yöne akarsa oraya eğimlenmiş, zınparalanmış, kömür karası kelimeler, ders kitabındaki satırların üzerine gelmişti şimdi. (Savaş, Avrupa ve Pasifik JENO olmak üzere lee jeno temelde iki ayrı Jeno, jeno, JENO büyük cephede cereyan etti. SEVMEK.) Kelimelerin bazılarını karaladı, bazılarının etrafına çizgiler çekti, üstlerine yeniden yazdı, birbirinin içine geçmiş amaçsızca kalpler çizdi. seviş-mek, yazdı yeniden, JENO yazdı altına, sonra hemen yanına JAEMİN.

Kalemi sayfaların arasına koyup başını kitabın üzerine yasladı, yazdıklarını okudu. Tıpkı kelimelerinin dağınıklığı, kargaşası gibiydi düşünceleri de. Parmaklarını siyah kurşun kalemin bembeyaz sayfada bıraktığı izin üzerinde gezdirdi: Jeno. Onun yazısı ne güzeldi, uzun uzun mektuplar yazsa, şiirler, hikayeler, hepsi keyifle okunurdu. Hatta çok çirkin şeyler yazsa bile okunurdu. Jaemin'in yazısı küçüklüğünden beri hep okunaksız olmuştur, hızlı hızlı yazar acelesi varmış gibi. Üstelik Jeno'nun kalem tutan parmakları, öyle ya, onlar ne güzeldi. Evet, en güzel şeydi onlar. Dünyadaki en güzel şey Jeno'nun kalem tutan parmaklarıdır. Hayır, benim ellerimi tutan elleri. Elleri ve parmakları, onun bileklerinden uzanan o güzelim uzuvlar; karanlığa yakılan bir meşale gibi uzun parmakları, göğüs kafesi sıcaklığındaki avuçları, avuçlarının içindeki çizgiler, kısa, uzun, baştan başa özenle dokunmuş çizgiler, ellerinin rengi. Jeno o kadar güzeldir ki, onu gördünüz mü?

Gözlerini kapadı, ivediyle Jeno'yu hayal etti. Bal ırmakları akıtan çehresini, kara gümüş gözlerini, kestane saçlarını seyretti kapalı göz kapaklarının ardından. Jeno tarafından sevilmek nasıldır? Son günlerde kendisini kuşatan bu soru artık öncesinde olduğu gibi kendi hâlinde, mahzun bir soru değildi. Artık büyümüş, şiddetlenmiş, vücudunun her yerini, kemirmediği tek bir nokta kalmayana dek sarmış, bu buhrana boyun eğdirmişti. Hem onun tarafından sevilmeyi, hem de onu öyle çok istiyordu ki, artık bu ulaşamayış Jaemin'i daha çok yoruyor, yetmezmiş gibi hareketlerine tuhaf bir hırçınlık veriyordu.

Hele ki geçen gün lunaparkta geçirdikleri o akşamdan sonra, Jeno'ya karşı kavrulan arzusu başka boyutlara tırmanmıştı. Boynuna sardığı atkısının kokusunu durmadan burnunda istiyor, o atkıdan derin bir nefesi yeniden içine çekmeyi hayal ediyordu. Sonra doğrudan o kokunun kaynağına ulaşmayı arzuladı. Başını Jeno'nun boynuna; kulağının altına, saçlarının hemen bitimindeki o oyuğa yerleştiriyordu düşleminde. Bir mağaraydı, efsunlu, keşfedilmemiş bir mağara. Jaemin oraya sığınsa, girişine bir örümcek ağ örse ve kimse ondan bir iz bulamasa, herkes onu sonsuza dek unutsa ve Jaemin o yaldızlı, hayat dolu, mis kokulu mağarada yaşasa. Kulakları utançtan kızarana kadar Jeno'nun kokusunu derince içine çekmek, sıcak nefesini onun teniyle buluşturmak istiyordu şimdi.

Esiri olduğu düşüncenin farkındalığıyla gözlerini açtı ve oturduğu yerde doğruldu. Kalemini eline alıp az önceki karalamalarının ortasına, boş kalan beyaz bir kısma üç satır yazdı: O balçıkla beslenen saçlarındaki yangın. Ona doğru uzanınca akşamın kanlı eli. Sönmüş ateşlerini öptü tapınağımın. *

Zil çaldı. Sırasından Jeno'yu görme isteğiyle hızlıca kalktı. Ne olur bu teneffüsü Ryujin ile geçirmesin, diyordu içinden. Koridora çıktı, sol yanına döner dönmez onu buldu. Ryujin'in yanına geliyordu elbette.

"Sana geliyordum." dedi Jeno gülümseyerek. Jaemin, kalbinin pencerelerinin ardına kadar açıldığını hissetti, Jeno'nun gülüşünden doğan gün ışığını içeri almayı bekliyorlardı.

shakespeare bizi severdi, nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin