Bölüm 11 ❝bir dizi tuhaflıklar silsilesi❞

1.4K 168 207
                                    

"Ve bütün bunları birden düşündüren seni   düşünüyorum şimdi."
Onat Kutlar


Aşk hakkında anlatılan, yazılıp çizilen ve söylenen çok fazla şey vardı. Jaemin ise onu bir dizi tuhaflıklar silsilesi olarak tanımlamıştı. Evet, elinde daha iyi bir tanım, fazladan bir kelime yoktu. Tuhaftı, her hâliyle, her koşulda tuhaftı ve Jaemin bu tuhaflığa ayak uydururken yoruluyordu. Aşk, bir dizi tuhaflıklar silsilesiydi. Biri ona sorsa ya bu cevabı verir ya da "Jeno." derdi. Yalnızca bu: Jeno.

Oturduğu bahçe duvarının üzerinde ayaklarını sallamaya başladı. Yalnızca bu mu? Jeno? Peki ya ben bunun neresindeyim? Beni hiç görmezken bu tek taraflı aşkı büyüten, onun altında sıkışıp ezilen ben? Bu aşkı yoktan var eden ben miyim, Jeno mu? Onu çoğaltıp göğsüme katan ne? Tanrı mı, Jeno mu, ben mi?

Üzerindeki eşofman ceketininin tutukluk yapan fermuarıyla oynadı. Sol elinin işaret parmağında soyulmuş bir siyah oje kalıntısı, sağ elinin avuç içinde çocukluğundan kalma uzun ince bir yara izi vardı. İlk kez bisiklete bindiği gün düşmüş ve elinin içini yerdeki büyük bir cam parçası kesmişti. O günün hatırasıydı ve hiç solmuyordu, dikiş izi hep orada, sanki "Senin hayat çizgin benim," der gibi öylece uzanıyordu. Derinin birbirine kaynaşmış hâldeki kabartılı suretine bakarken hep yaralarım var, diye düşündü. Yaralar, kabuklar, lekeler, izler, kusurlar. Hâlbuki Ryujin ne kadar güzel görünüyordu. Yüzü temiz, cildi parlak ve hoştu. Muhtemelen bu kadar çok yarası yoktur diye düşünüyordu Jaemin hep. Muhtemelen elinde çirkin bir iz yoktur ve Jeno bu yüzden onun ellerini tutmayı seviyordur.

Okul zilinin çaldığını duyunca başını kaldırdı. Beden dersinde oldukları için eşofman takımıyla tek başına bahçede oturuyordu ve zil sesiyle beraber karınca sürüsü gibi öğrenci kalabalıkları binanın içinden bahçeye boşalıvermişti. Gürültü kulaklarında uğulduyordu, etrafı kuşatan yüzlerde gezdirdi gözlerini. Jeno buralarda mıydı acaba? Yanına gelir miydi?

Jeno, Jeno, Jeno. Usanmıştı artık. Başka işi, düşüncesi yok muydu? Sürekli aklında aynı kişinin dönüp durmasından bıkmıştı. Bıktıkça da kalbi daralıyordu. Hem durmadan onun yanında olmak istiyordu, hem de aniden göğsüne bastıran bir hisle ondan uzak olmayı, kaçmayı, yüzünü hiç görmemeyi diliyordu. Fakat dilediği şeylerin gerçekleşmemesine artık o kadar çok alışmıştı ki, bakışlarını kaldırır kaldırmaz, karşıda, bahçenin köşesindeki çelimsiz ağacın altında onu gördü. Onu ve Ryujin'i.

Ağacın gölgelendirdiği bankın üzerinde birbirlerine dönerek oturmuşlardı. Ryujin saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken Jeno'nun söylediği bir şeye gülümsedi. Sonra Jeno bir şey yaptı, Jaemin'in nefret ettiği bir şey: Uzandı ve kızın elini tuttu. Sağ elini Ryujin'in dizinin üstünde duran eline kapatıvermişti. Kısacıktı. Jaemin hemen bakışlarını onlardan çekti, nefesini kesen bir fırtına çıkmıştı sanki. Kendi sağ eline baktı, içindeki yaraya. Ardından parmaklarını avcuna kapatarak sıkı bir yumruk yaptı. Görmek istemiyordu hiçbir şeyi. Kendine ait olan her şeyden, her izden, her hücreden, Jaemin olan her parçadan da, Jeno'dan da arkasına bakmadan kaçmak istiyordu.

Boğazını saran yumruyla, omuzlarını örten acziyetle duvarın üzerinden atladı ve karşıdaki iki kişiye bir an bile bakmadan sol tarafa, okulun arkasına doğru ilerledi. Ders zilinin çaldığını işitti. Son dersti ve yine bedendi. Bahçede olması, sıraya dizilmesi gerekiyordu ama Jaemin tam aksi yöne ilerlemeye devam etti. Nefret ettiği beden eğitimi dersine girmeyecek, nefret ettiği öğretmenin buyruklarını dinlemeyecek, bir topun peşinde ahmak gibi koşturmayacaktı. Her şey ama her şey, öylesine boş ve öylesine daraltıcı geldi ki, boğulduğunu zannetti.

Okul binasının arka bahçeye uzanan, yan tarafına sıralanmış ağaçlarla dar bir geçit havası veren yolunu yürürken kalabalık yavaş yavaş geride kalıyordu. Sanki sessizliğe doğru ilerliyordu. Koca binanın arkası, ağaç gölgeleriyle koyu, öğrenci sesinden uzak ve ıssızdı. Arka bahçe, sol tarafta kalan demir parmaklıklardan terk edilmiş çocuk parkının uzun otlarına bakıyordu. Bir de binaya bitişik olan spor salonu vardı. Jaemin, duvarları lila rengine boyalı spor salonunun arka kapısına yürüyordu hızla. Öfkesi adımlarını kontrol ediyordu.

shakespeare bizi severdi, nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin