1

440 26 6
                                    

Elimdeki kurşun kalemin ucu iyice bitmişken çizdiğim resmin son detaylarını tamamlamaya çalışıyordum. Kalemtıraşımın nerede olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu ve bugün son teslimdi. Şehrimdeki en iyi sanat liselerinden birine başvuracaktım ve başvuruların kapanmasına sadece birkaç saat kalmıştı. Son rütuşları da yaptıktan sonra kalemi masama bırakıp kağıdı elime aldım. Şaheserime bakarken kendimle gurur duyduğumu söylemek az bile kalırdı. Haftalardır uğraştığım resim bitmişti ve tek bir noktası bile kusurlu değildi.

Eren Yeager...

Gerçek bile olmayan birine nasıl bu kadar bağlanmıştım aklım almıyordu. O sadece bir kurgusal karakterdi ve benim için de öyle kalmalıydı. Ama kalamıyordu işte. Bunu başaramıyordum. Başvurum için de onun resmini çizmiştim. Yüzünün hiçbir detayı aklımdan çıkmazken bunları kağıda dökmek benim için çok da zor olmamıştı.

Çalışmamın başına bir şey gelmemesi için onu dikkatlice dosyaya koyup çantama yerleştirdim. Kolumdaki saati kontrol ederken bir yandan da kapıya koşuyordum. Okul eve çok yakın değildi ama yine de yetişebileceğim mesafedeydi. Anahtarlarımı da cebime atarak kapıyı çekip kendimi dışarıya attım. Annem evdeydi, kilitlemesem de sorun olmazdı.

Apartmandan dışarıya çıkarken fark ettiğim şeyle duraksadım. Yağmur yağıyordu. Üzerimdeki kıyafetler buna uygun değildi ancak çantam yağmura dayanıklıydı. Resmime sorun gelmeyeceğinden dolayı apartmandan çıkarak durağa ilerlemeye başladım. Bir yandan aklımda bu gece vardı. Gerçeklik değiştirmeyi deneyecektim. Çoklu evrenlere inanan biriydim ve eğer çok çalışırsam başarabileceğime de inanıyordum. Durağa doğru ilerlerken bir yandan da yağmurdan kaçmak için koşturan insanlara çarpmamaya çalışıyordum. Akşam uygulayacağım metodu aklımdan geçirmeye başladım. Açıkçası yapacağım tek şey meditasyon yapıp odaklanmak olacaktı. Odaklanacağım şeyi düşünmeye başladım. Her şeyin en başından beri onun yanında olmak istiyordum.

Onu hayal ettim. Parlayan yeşil gözlerini, dolgun kahverengi saçlarını, küçük burnunu, pembe yanaklarını, ona dair her şeyin hayalini kurmaya başladım. Aynen bu akşam yapacağım gibi. Onun yanında olduğumu hayal ettim, okyanus hakkında konuştuğumuzu... Nehirin yanındaki küçük merdivenlerde oturan Mikasa'nın yanında olduğumu hayal ettim. Bunları anlatırken Armin'in parlayan gözlerini... 

Daha sonra ise Muazzam devin ortaya çıkışını düşündüm. Hayal edebileceğimden bile daha çok korkmuş olmalılardı.

Ben bu düşüncelere dalmışken yağmurun durduğunu fark etmemiştim. Bir yandan ayakkabılarımı izliyordum. Bir anda fark ettiğim şeyle duraksadım. Benim babetlerim yoktu ki? Anneminkileri giymiş olabilir miydim? Sanmıyorum. Tedirgin bir şekilde gözlerimi kendi üzerimde biraz daha yukarıya çıkardım. Elbise? Sabah elbise giymemiştim. Bir anda dikkatim duyduğum şeylere kaydı. Hayallere dalınca bir şeyler duymuyordum. Ama şu anda duyduklarım beni korkutmaya yetmişti. İnsanların çığlıkları, adım sesleri... Ellerim titrerken ayaklarımın altından kayan taşlara baktım. Başarmıştım. Gerçeklik değiştirmeyi başarmıştım. Ama bu şu an olmamalıydı. Neden şimdi?

Bulunduğum yeri idrak edince kafamı kaldırıp etrafımı inceledim. Devler, her yerdelerdi. İnsanların çığlıkları çok yüksek, ve umutsuzdu.

Bulunduğum sokağa adım atan devi görünce girdiğim şoktan çıkıp ben de kalabalığa karıştım. Gördüğüm ilk ara sokağa dönerken etrafı incelemeye devam ediyordum. Eren'i bulmam lazımdı, hem de hemen. Carla'ya yardım edebilirdim. Koşarak attığım her adımda babetlerim ayaklarımdan çıkar gibi oldukları için ikisini birden çıkarıp elime aldım ve yoluma öyle devam ettim. Dış kapıya yaklaşmalıydım, evleri o taraftaydı. Çan kulesinin arkasından sağa döndüğümde gözüm sarışın bir çocuğa takıldı. Armin...

"Armin!"

Seslenişimi duymamıştı. Biraz daha hızlanıp yanına yetiştim. Ancak yakınına gelince boy farkımızı anlayabilmiştim. Bu hiç iyi değildi, sanırım onlarla aynı yaştaydım. Bu bedenimle nasıl Carla'ya yardım edebilirdim ki? Sadece Hannes'e daha fazla yük olmakla kalırdım.

"Armin, Eren ve Mikasa ne tarafa gittiler?"

Ağzımdan çıkan şeyle düşüncelerim uyuşmuyordu. Gözleri titreyerek bana döndü. Okyanus gözlerin okyanusa kavuşacaklar, merak etme...

Dudaklarının üzerinde tuttuğu yumruğunu gevşeterek sol tarafımı işaret etti. Bunun üzerine teşekkür ederek o yöne koşmaya başladım. Arkamdan seslenişini duyarken hızlıca sola dönmüştüm bile.

Oradaydılar. Carla'nın yanında. Bu kadar koşmak beni yormuş olsa da kendimi zorlayarak yokuş yukarı koşmayı başardım. Yanlarına geldiğimde dikkatlerini çekmemiştim bile. Carla'ya çok odaklanmışlardı. Ellerimi tahta kirişin altına koyarak onu kaldırmaya çalıştım.

"Gidin!"

"Mikasa çabuk."

Gözlerimin dolmasına engel olamadan kendimi biraz daha zorladım. Ellerim acıyordu ama umursadığım söylenemezdi. Dizlerimden güç alarak kaldırmaya çalıştım ama olmadı. Kafamı sola çevirdiğimde bize yaklaşan devi gördüm. Dina... Hannes de birazdan gelecekti, eğer doğru gerçekliğe geldiysem...

Biraz daha zorlamamla dudaklarımın arasından küçük bir ses çıkmıştı. Fark etmelerini beklemiyordum ama Carla fark etmişti.

"Tanışmıyoruz bile, neden buradasın?"

Ağlarken konuşması kötü hissettirmişti. Cevap veremezdim, bahanem yoktu.

"Kaçın kurtarın kendinizi. Kaçmazsanız dördümüz de öleceğiz."

Normalde buradayken bildiğim hiçbir şeyi söylememem gerekiyordu. Evrenin dengesinin bozulmaması gerekiyordu ancak kendimi tutamamıştım.

"Hannes-san birazdan gelecek, hepimizi kurtarabilir o."

Bu cümlemin üzerine Hannes de gelmişti.

"Carla!"

Carla yaşlı gözleriyle ona baktı. Biz ise hâlâ tahta kirişi kaldırmaya çalışıyorduk. Üç kişi olursak kaldırabiliriz sanmıştım.

"Hannes, götür onları."

Olacakları biliyordum. Hannes sadece iki kişiyi taşıyabilirdi. O Eren ve Mikasa'yı aldıktan sonra kaçmak için bir yol düşündüm. Koşsam aynı hızla koşabilir miydim bilmiyorum.

"Beni hafife alma Carla. O devi öldürüp hepinizi kurtaracağım."

Kılıcını çekerek Dina'ya koşmaya başladı ancak tam da tahmin ettiğim gibi yolun yarısında duraklayıp geri döndü. Üç kişiydik, tereddüt etmemesi için o Eren'e kolunu uzatır uzatmaz kirişi bırakıp gerisin geri koşmaya başladım. Yardım edememiştim, hiçbir yardımım dokunmamıştı. Yanaklarım ıslanırken Eren'in sesi duydum.

"Yapma!"

Sesi kulaklarımda çınlarken Hannes yanıma kadar gelmişti. Olacakları biliyordum ancak görmek istemiyordum. Çevremdekilere aldırış etmeden gemilerin olduğu bölgeye doğru ilerledim. Eren'in bağırışlarını duymaya başlamıştım bile. Hayır, Eren, Hannes onu kurtaramazdı.

NOT: Her ne kadar olayları akış sırasına göre yazacak olsam da kızımız bütün animeyi izlediği için bazı yerlerde dördüncü sezonu andıran şeyler görebilirsiniz ancak izlemeden anlayacağınızı pek sanmıyorum. Onun dışında mangadan spoiler olmayacak.

shifted; eren yeagerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin