Güneş bugün her zamankinden kavurucuydu. Bir doktor gördüm göz kırpıştırmamdan sonra göremedim. Siyaha bürünmüş bir gökyüzü vardı. Gün artık, karanlık bitecekti.
Durdum olduğum yerde durdum, yüreğimin sallantısı içimde en büyük fırtınalara, depremlere kısacası en olağan afetlere yol açtı. Gözlerimde bir okyanus parıltısı, elim kolum bağlı bir rehine gibi. En hırçın en yanlız ve en hüzünlü feryatlarımla kalmıştım. Hüküm giymişti duygularım mahkumiyetim yerini müebbet hüzünlere bıraktı.
Canıma can veren, benim diğer yarım hayata ve bana gözlerini yummuştu.Artık olmayacaktın. Evimizin önünde tren yolu boyu uzanan şehire doğru birlikte yürüyemeyecektik. Soframızda bir tabak eksik olacaktı. Kız kulesi, Galata köprüsü, eminönü, tarabya, haydar paşa tren garı, o muhteşem boğaz kokusu, martılar, asfalt yolu boyu uzanan kaldırımlar ve İstanbul sensiz olacaktı.Sen olmayacaktın yanımızda.
Üzerimde ağır bir gökyüzü vardı artık ve onunla bütünleşen yıldızlar ve gezegenler. Hayat beni bir köşeye sıkıştırmıştı. Ve ben sabahımın ilk güneşi ile gökyüzüne çizecektim en güzel yıldızımı.
Hiç sönmeyecek ve hiç gitmeyecektin...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
C
Poetry"Vicdan'ım beni bir rehine gibi kullanıyor beni bana satıyor" *** "Ben her gün bir martı ile kavga ediyorum" *** Mutlak bir İnanç, Mutlak bir Samimiyet ve Mutlak bir Mahsumiyet başlıkları altında, birbirinden farklı duyguların, şehirlerin, yaşamları...