written by wolves - elastic heart (rock version)
•
"orospu çocuğu," diye söylendi hyunjin, arkadaşının boyaya bulanmış saç tutamlarını izlerken.
felix'in, chan ile aralarında olup biten her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatması sonucu verdiği tek tepki bu olmuştu. çilli olanın hislerinin yalnızca cinsel açıdan bir istek olmaktan çıkalı çok olduğunu anlamak zor değildi, felix chan'ı tam anlamıyla kendisine istiyordu. onun attığı her adımın, büyük olan tarafından boktan bir şekilde geri çevrilmesi, hyunjin'in sinirlerine dokunmuştu.
çilli genç, gri boyası akmış saç tutamlarını görmek için yukarı doğru bakmaya çalışırken hyunjin'in dedikleriyle kıkırdamadan edememişti. saç rengini görememesiyle gülüşü soldu, arkasını dönüp aynaya bakmaya çalışsa da bu girişimi arkasındaki kızıl saçlı beden tarafından önlendiğinde alt dudağını sarkıttı üzgünce.
"bitene kadar göremezsin, otur yerine."
"hyung ya," changbin'in dediklerine karşılık mızırdanıp kollarını göğsünde kavuşturdu, geriye yaslandı. hyunjin'in kaşlarının hâlâ çatık olduğunu görünce arkadaşına havada bir öpücük gönderdi gülümseyerek. bilerek seungmin ve sunyeon ile ilgili kısımları atlayarak anlatmıştı olayları. sinemada olanlardan sonrasına dair bir fikri yoktu hyunjin'in, şu anlık böylesi daha iyiydi felix'e göre.
henüz kendisi bile neler döndüğünü bilmezken, başka birine bu tuhaf olaylar zincirini açmanın uygun olmadığını düşünmüştü. önce chan ile konuşması gerekiyordu. planını çoktan kurmuştu, bilmemesi gereken şeylere şahit olduğundan chan'ın haberi olup olmadığını bilmiyordu ancak her duruma hazırlıklıydı. ilk aşama olarak sarışının ağzından laf almaya çalışacaktı, chan henüz felix'i tanımıyor ve tanımadığı için de hedefine ulaşmak için ne kadar kararlı olabileceğini bilmiyordu, çilli olanın dudaklarında sinsi bir gülümseme belirdi bunu düşününce.
son görüşmelerinin üzerinden dört gün geçmişti, henüz herhangi bir arama ya da mesaj almamış oluşu, minho'nun chan'a durumdan bahsetmediği düşüncesini kuvvetlendiriyordu. geçen bu süre zarfında minho'yu da görmediğinden soramamıştı. garip bir biçimde, iki arkadaş kendi dünyalarına çekilmiş gibilerdi. minho, jisung'u görmek için hiç evlerine uğramadığı gibi, küçük olanı aramamıştı da, jisung da endişe etmeye başlamıştı artık. son iki gündür birlikte yaşadıkları evde kalıyordu sevgilisini görebilmek adına ancak turuncu saçlı genç oraya da gitmemişti.
"yeteri kadar bekledik bence, yıkayalım hadi."
changbin'in sesini duyduğunda düşüncelerinden sıyrıldı felix, ne ara bu kadar dalmıştı ki? aynaya bakmaması için üstün çaba sarf eden büyüğün yönlendirmelerine uyarak başını küvete eğdi. saçlarındaki boya akıp giderken düşünceleri de berraklaşıyordu sanki, rahatladığını hissediyordu.
arkadaşları tarafından saçı özenle yıkanıp, bir havluyla nemi alındıktan sonra ayağa kalktı. sırtı aynaya dönüktü. gözlerinin önüne düşen saç tutamlarından rengini az çok tahmin edebiliyordu ancak tamamını görmek için sabırsızlanıyordu. heyecanla yerinde kıpırdandı, bakışları hyunjin ile buluştuğunda uzun olanın ifadesindeki hayranlık merakını daha da artırmıştı.
"müthiş görünüyorsun."
"müthiş boyadım da ondan müthiş görünüyor," changbin övünerek konuşurken felix'in bozulan ifadesine karşılık bir kahkaha attı. "şaka bir yana, gerçekten yakıştı. beni bile baştan çıkarırsın bu halinle."
duymak istediği cümleler bunlardı, felix memnuniyetle sırıtıp arkasını dönerek aynadaki yansımasına baktı gülümsemesini bozmadan. uzun zaman sonra sarı saça dönmüş olmasının heyecanı bir yana, görünümünü sahiden beğenmişti. açık renk saçla yüzünün daha olgun göründüğünü fark etmiş ve bu hoşuna da gitmişti, hedefi de buydu zaten. çocuk gibi görünmek istemiyordu.
banyoda yankılanan ıslık sesiyle bakışları aynadan yeni gelen jisung'u buldu, o da beğenmişe benziyordu. "bu sarı çıtır da kim böyle?"
arkadaşının dedikleriyle kahkaha atmaktan kendini alamamıştı. saçlarını karıştırıp sağa sola döndü, yüzünde kocaman bir gülümseme ile kendini farklı açılardan görmeye çalışıyordu. yeni halini izlemeye fazlasıyla dalmış olacaktı ki, lavabo tezgahının üzerinde titreyen telefonunu fark edememişti. aydınlanan ekranda yazan ismi gördüğünde hyunjin gözlerini devirerek çilli olanı dürtükledi.
"seninki mesaj attı."
hızlanan kalbini göz ardı ederek ışığı hâlâ yanan telefona uzandı, bunun üzerine odaklanmanın ya da düşünmenin zamanı değildi, bunun zarardan başka bir şey getirmeyeceğini biliyordu çünkü. chan nihayet dört günlük sessizliğini bozmuştu, yalnızca bozmakla da kalmamış ilk adımı kendisi atmıştı. felix, gözlerini ekrandaki üç kelimede gezdirirken fark ettiği detayla duraksadı. buluşma teklif ediyor ancak bunu emrivaki yapmıyordu, nazikçe görüşüp görüşemeyeceklerini sormuştu. chan'dan beklenmedik tavırlardı bunlar. buluşmak istiyorsa yer ve zamanı bildiren bir mesaj atacak tipte birisiydi sarışın olan, izin ister gibi konuşmanın ona göre olmadığını çözecek kadar tanıyabilmişti felix onu.
tek kaşını kaldırarak ekrana bakarken başını omzunun üzerinden uzatıp mesajı görmeye çalışan hyunjin ile irkildi. henüz cevap vermeyecekti elbette. hyunjin'in de okumasına fırsat tanıdıktan sonra ekranını kilitleyip telefonu cebine attı, kendisine merakla bakan arkadaşlarına döndü.
"ne yazmış?"
changbin'in sorusuyla dudağının bir kenarı havaya kalktı, kollarını göğsünde kavuşturup kalçasını lavabo tezgahına yasladı hafifçe. "haftasonu buluşabilir miyiz, diyor."
"buluşabilir miyiz, mi?" jisung da şaşırmıştı, chan ile yakından bir tanışıklıkları olmasa da bu sorunun onda komik durduğunun farkındaydı.
hyunjin bininci defa gözlerini devirdi, chan'da hoşuna gitmeyen bir şeyler vardı. bu şeylerin ne olduğuna dair bir fikri olmasa da er ya da geç ortaya çıkacağını hissediyordu ve bu çıkış kimseyi memnun etmeyecekti, bundan adı gibi emindi. her zaman hislerine güvenen birisi olmuştu ve bunun da zararını görmemişti şimdiye kadar, chan'ın arkadaşını inciteceğini düşünüyor ve bu nedenle onunla ilgili konulara tepki gösteriyordu ancak felix'in çoktan büyük olanı aklına koyduğunu da görebiliyordu. önünde durmaya çalışmanın anlamı yoktu.
felix omzunu silkti oyuncu bir gülümseme ile, onu yeterince tanımayan biri yüzündeki ifadeyi sevimli, hatta masum dahi bulabilirdi ama karşısındaki üç genç bunun ne anlama geldiğini biliyordu.
"ne diyeceksin peki?" hyunjin sorduğu sorunun cevabını biliyordu elbette, yalnızca arkadaşının aklındakileri duymak istiyordu.
çilli genç parmaklarını yeni boyanmış, sarı saçlarının arasından geçirip derince bir nefes verdi onu izleyen bedenleri teker teker incelerken. ardından yeniden aynaya dönüp yansımasının gözlerinin içine baktı, kendi zihninde bir tereddüt kırıntısı arıyordu. bulamayacağını bilerek aradığı hislere rastlamayınca irisleri memnuniyetle parladı. bakışlarını kendisinden ayırmadan cevapladı hyunjin'in sorusunu.
"oynamayı tek sevenin kendisi olmadığını görmesini sağlayacağım."
🦋
merhaba merhaba,,, yine gecikmis bir bolumle geldim uzgunum
vizelerim pesimi birakmiyor ama bosluk bulunca yazmak istedim ._.
goruslerinizi alalim... felix de manyak cikti galiba simdi napicaz ben de bilmiyorum
eger firsatim olursa bir bolum daha atmaya calisicam atamazsam kapima dayanabilirsiniz 😔✋🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kill our way to heaven [askıda]
Fanfiction"oysa birini severken kendinden nefret etmemek gerekirdi." • temmuz, 2020