Şu ana kadar yazdığım en uzun bölüm oldu sanırım, iyi okumalar❤️🐞
(Ayrıca bölümdeki Fransızca cümleleri çeviriden bakıp yazdım, yanlış olma ihtimali 99% yani dkdlsömdldçfm affınıza sığınıyore)🎼Stand by me
Yer: Park ve Min'in kaçak evi
🗡 "Bir sınav gibiydi, senin için."...
"Burada yaşamaya başladığımızdan beri hiç ellemedik bu odayı." demişti önümden yürürken. Burnuma vuran küf ve rutubet kokusu ile yüzümü buruştururken meraklı gözlerimi etrafta gezdirmiştim. Sürekli etrafı incelediğimi fark etmiş olacak ki, evi gezdirmeyi teklif etmişti bana."Ne zamandır buradasınız?" diye sormuştum merakla.
"Yaklaşık 8 yıldır?" demişti kesin olmayan bir ses ile. "Yoongi ile daha gençken buraya gelmiştik. Daha doğrusu kaçmıştık. Ev boştu ve o gün bu gündür gelen giden olmadı. E biz de yerleştik tabi."
"Neyden kaçtınız?" Sorum havadan kalırken o alt üst olmuş raflara doğru ilerlemişti. Ben ise o sırada bütün odayı turlamıştım gözlerimle. Odanın ortasında büyük bir yemek masası vardı. Etrafında 10 kadar sandalye duruyordu. Odanın diğer tarafında kocaman bir pencere, sık ormana bakıyordu. Pencerenin iki yanından sallanan mavi eski tip perdeler ben buradayım diye bağırıyordu adeta. Dantellerin süslediği masmavi o büyük perdeden gözlerimi indirdiğimde, pencerenin hemen altında duran çalışma masasını görmüştüm. Tahtadan bir sandalye, kahverengi masaya itilmişti. Şekil şekil oyma süslemelerle dolu masanın ayağına kadar gelmiş ve orada durup masanın üzerindeki eşyaları incelemiştim. Siyah bir mürekkep masanın ortasında duran sararmış kağıda dökülüp kurumuştu. Kağıdın en başında sadece bir hitap yazıyordu.
"Ma belle femme ailée.." Fısıltım odaya dağılırken tüylerim diken diken olmuştu. "Benim güzel kanatlı kadınım." demiştim sessizce çevirirken. Gözlerim masayı tekrardan turlarken açık bir mektup fark etmiştim. Dikkatlice mektubu elime almış, koca bir kağıtta yazan sadece iki cümleyi okumuştum. "Sauve-moi. Viens à Gold et sauve-moi, garçon d'argent.*"
*Kurtar beni. Altın'a gel ve kurtar beni, gümüş çocuk.
Tam o an nedeni bilinmez bir şekilde gözümde canlanmıştı bir ihtimal. Masasında oturan ve aşığına mektup yazan bir adam, penceren uçup gelen bir güvercin ile durur ve getirdiği mektubu eline alır. Kurtar beni. Yazıyı okur ve mürekkebe çarpıp ayağa fırlar. Odadan çıkarken yanına aldığı tek şey kalbidir. Ve bir daha da geri dönmez.
Titrek bir nefes alarak açmıştım gözlerimi. "Hey, Jungkook-ah, sana diyorum duymuyor musun?"
"Ha?" diyerek ona dönerken elimdeki mektubu geri bırakmıştım. Çatılı kaşlarla bana yürümüş önüme gelip iki elini omzuma koymuştu. "İyi gözükmüyorsun." dediğinde benim için gerçekçi olmayan ama onun kanabileceği bir şekilde gülümsemiştim. "İyiyim iyiyim." Yüzümü ondan çevirmiş, masaya taraf dönmüştüm. O ise ellerini indirip cebine koymuş benimle beraber masaya bakmıştı. İlgimi farklı bir şey çekmişti o anda. Tüylerin koyulduğu bölmelerden oluşan bir alet vardı ve o bölmelerden sadece biri boştu. Her bölmenin bir adı vardı ve bu bana oldukça ilginç gelmişti. Boş olan bölmenin altında 'mon amour' yazıyordu. Mektubun yanında ucunda kurumuş mürekkebi ile duran tüyü almış, 'aşkım' yazan bölmeye koymuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hit The Road Jeon - tk
Fanfiction'Ah, Jeon. Şimşekten korkar ama gök gürültüsü kadar güçlüdür. Çekingendir ama cesurdur. Naziktir ama yeri geldiğinde sınırı aşmayı da bilir. Yardımseverdir ama damarına basıldığında ölüm meleği gibidir. Jungkook, çok güzel sevendir ve bendim en güze...