•Gizem Ormanı

343 40 34
                                    

Kısa bir bölümle geldimm, umarım keyifle okursunuz🐞❤️
(Ufacık bir isteğim var, lütfen kitabımızı arkadaşlarınıza önerebilir misinizz? Teşekkür ederimm💜)

🎹Howl's Moving Castle Theme Song
Yer: Park ve Min'in kaçak evi / Gizem Ormanı
🗡"Özel birini özel bir yere getirmelisin, Jungkook-ssi."

...

"Jungkook? Jungkook! Yah, uykun ne kadar da ağır." Gözlerimi araladığımda üzerime eğilmiş kocaman gülümseyen bir Taehyung beklemiyordum. "Günaydın." dediğinde kare gülümsemesini ilk defa görüyor olmamın şoku ile anında uykum açılmıştı.

"Hadi kalk artık." demişti mız mız çocuklar gibi. "Seni bir yere götüreceğim."

...

Nereye gittiğini bildiğini pek de sanmıyordum.

Beni yataktan kaldırıp etrafıma kürkten bir palto sardığı gibi elimden tutup beni evden dışarıya sürüklemişti. Yüzüme çarpan soğuk hava ile kalın bir şeyler giydiğime şükrederek önden giden onu izliyordum. Daha güneş dahi doğmamıştı, saat çok erkendi ve o ormanın derinliklerine doğru hızlı adımlarla ilerliyordu. Her beş dakikada bir bir bataklık gösterip dikkat etmemi söylüyor, hızlı olmamı yoksa her ne ise kaçıracağımızı tekrar edip duruyordu. Dakikalar dakikaları kovalamış, sohbet ederek epey yol kat etmiştik.

Ormanda ilerlerken önümüze bir dere çıktığında, "Bir kenardan diğerine atlayabilir misin?" diyerek muzip bir şekilde bana bakmıştı. Meydan mı okuyordu?

"Tabii ki." diyerek başımı kaldırıp üstten üstten ona bakmıştım.

Gülümsemiş ve kolumdan tutup ikimizi de biraz geriye çekmişti. Hafif eğilip koşacağını belli eden bir pozisyon aldığında onu taklit etmiş ve içimdeki çocuğu susturamayarak kıkırdamıştım.

"Bir, iki... Üç!" Aynı anda dereye doğru koşmuştuk. Kenarına geldiğim an bütün gücümle kendimi itmiş ve gözlerimi kapatmıştım, ardından ise su sesi eşliğinde büyük bir gümbürtü duyarak gözlerimi açmış ve kendime bakmıştım.

Derenin diğer kenarına geçebilmiştim ki toprakta ayaklarımın üzerinde duruyordum öylece. "Başardım-" diyerek arkama döndüğümde kahkaham ormanı inletmişti. Taehyung, bacaklarının yarısına kadar suya batmış, öylece kendi bedenine bakıyordu.

Kahkahalarım ile bana baktığında başını kaldırıp dudak bükerek bana bakmış, suyu attıra attıra derenin ortasından yürüyerek bana gelmeye çalışmıştı. Onun müthiş çabaları ile bana yaklaştığında ellerimi uzatıp ellerini tutmuş ve onu kenara doğru çekmiştim. Sudan çıktığında ağlar sesler çıkarıyor, mız mız bir çocuk gibi yumruk yaptığı ellerini baldırlarına vuruyordu.

Ardından oradan ayrılmış, ben onun paçalarından süzülen suların oluşturduğu suyu izleyerek onu takip etmeye devam etmiştim. Arada bir güldüğümde o bana dönerek koluma vuruyor ve sinirli bir şekilde önüne geri dönüp yürümeye devam ediyordu.

Uzun bir süre öylece yürümüş, ormanın sesleri eşliğinde sabah yürüyüşü yapmıştık. Sanki canlıymış da hareket ediyormuş gibi sallanıyordu ağaçlar. Bazıları kahverengi bazıları hâlen daha koyu yeşil olan yapraklara sahipti. Rüzgârı ben hissedemiyor olsam bile hepsi hışır hışır sallanıyordu sanki fırtına varmış gibi. Her bir ağacın kökünün dışarıya fırlamış olması yürümeyi oldukça zorlaştırıyordu. Her an bir köke takılabilir, kendinizi yerde bulabilirdiniz.

"Ürkütücü bir orman gibi gözükebilir." demişti önden yürürken. "Ama nereye bakman gerektiğini bilirsen," gittiğimiz yönde duran o büyük yaprağı tek eliyle çekmişti, "işte o zaman bir cennetin içinde olduğunu görürsün." O yana çekildiğinde yanından geçmiş, açılan ağzım ile manzaraya bakakalmıştım. Bulunduğum bölgedeki en yüksek dağda olduğumu düşündürüyordu gördüğüm manzara. Daha aşağıda kalan dağların etrafını saran bulutlar ve çökmüş sis, daha yeni doğan güneş, birkaç yerde görünen kuş sürüleri, beyaza yakın bir gökyüzü. Bulutların aralarında sızan güneş ışınlarını görebiliyordum ne kadar bulutlara üstten baksam bile. Öyle mükemmel hissettirmişti ki bulunduğum yer, o uçurumun en ucuna çöküp oturmuş ve yüzümü daha birazı doğmuş güneşe dönmüştüm.

Hit The Road Jeon - tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin