Nefretin Alevi.

1 1 0
                                    

Sana artık bir şey anlatamam dostum, ne desem boş. Senin sözlerini yazacağım, senin duvarlarını yakacağım, senin nefretini kusacağım. Ne kadar istemesen de seni sana anlatacağım. Bu karmaşadan dönülmez artık.

"Ben sadece bir ruhum, sonsuza kadar kendi lanetinde yaşayacak olan bir ruh. Bana iltifatlar etmeye, güzel kelimeler sarf etmeye değmez. Hiçbir şey son bulmaz, derler. Duymuşsundur belki: Hiçbir şey yok olmaz. Kısmen inanırım azizim. Bazı şeyler yok olur elbet fakat nefret asla."

Dostum, hani biterdi nefret; eksilmek, benliğimizden parçalar kaybetmek pahasına olsa da?

"O nefret bitmez, toprağa karışır. Sadece sessizleşir ateşi, odayı ısıtır bir süre. Sonra yanar duvarlar tekrardan. Nefret gibi bir kavram sonsuzdur, lekesi kalır. Ben artık duvarlarımdaki lekeleri temizleyemiyorum. Her yer boyanana kadar bekleyeceğim, sonra bu duvarları kendim yakacağım. Bir türlü devam edecektir, ben hep kaçacağım. Kaçacağım ve dileyeceğim: Umarım o eski duvarları kimse hatırlamaz. Zamanında pek içten dilemişim, hatırlamadılar. Neden, biliyor musun? Bir şey fazla hissedilince etkisini yitirir. Bu nefret öyle saf, öyle yoğun bir şekilde dışa vurdu ki gören herkes abartılı bir drama olduğunu zannetti. İnsanlar nefretin alevini serap sandı zira toplumca duygular bir avuç kalp çarpıntısından ibaretti. Büyük yangınlara vesile olabileceğini kimse sezemedi."

Hatırlamadılar dostum, senin nefretini gördüler de akıllarında tutamadılar çünkü inanmadılar. Fakat ben görüyorum, hissediyorum ve inanıyorum. Ben hatırlayacağım. Ben senin alevini kendi duvarlarıma kazıyacağım.

"İnanmayacaksın azizim fakat sen de unutacaksın, unutmalısın. Bu aciz varlık unutulmalı. Akılda tutmanın acısını bilirim, çok tattım. Başka kimseyi bu acıya ortak etmek istemiyorum. Yangınlarım ilahî; bense küçücüğüm, boğuluyorum. Sana anlattığım her şey kaybolduğunda hayat senin için de daha basit olacak. Bekleyeceğim, lekelerinin yok olmasını bekleyeceğim. Sen de duvarlarını yakmayı unutma, neticede temizlemek pek bir zahmetli."

Bu noktada son nefes kendini gösteriyor, canımı bu denli yakmasıysa son olduğunu derinden bilmem. Soyut bir bıçak misali sol yanımda hissedişim çıkmaz aklımdan.

"Saatlerce bağırasım var: 'İnanın bana!' diye. Tanrı'ya haykırmak... 'Ben kimim, bilmiyorum.' demek isterdim. Neden, neden varız Tanrı'm? Neden varım, neden hâlâ buradayım? Sevemez miydin beni de, sevemez miydin hepimizi? Yıllarca tekrar ettim azizim: Var olmaktan nefret ediyorum. Bu dünya da benim gibi var olmaması gereken bir çöplük. Zaman kavramının öncesinde de sonrasında da var olmaktan nefret ediyorum. Bunu kaç yıl tekrar ettim bilmiyorum: Var olmaktan nefret ediyorum. Bir ruh bunu söylememeli azizim, çocukluğunu nefretin kollarında terk etmiş biri artık bunu söylememeli. Yok olmak istedim, kimsenin hatırlamadığı bir boşluk olmak... Olamadım ve yine buradayım, varım. Birilerinin akıllarındayım. İçimi görmeden beni düşünüyorlar, beni seviyorlar. Duvarlarımın arasındaki küçücük odada ise boşluğun ta kendisi oluyorum, insanların görmezden gelmeyi tercih ettiği boşluk. Kalp, bilinmezliğe bu denli güvenebilir mi?"

Ben seni sözlerinle bileceğim dostum; ne bir kişilik, ne bomboş bir his... Bende bıraktığın etkiyi hatırlayacağım, duvarımda oluşturduğun lekeyi unutmayacağım.

"Maskeli balolar gece yarısında son bulur. Ben güneş tekrar doğana kadar odamda kalacağım ve döngüyü tekrar ettireceğim. Sana anlatacağım azizim, her şeyi her detayıyla anlatacağım fakat söz vermelisin: Ay yükseldiğinde sözlerimi de beni unuttuğun gibi unutacaksın. Beni duvarlarından kazıyacaksın, varlığımı hatırlamayacaksın. Benim gibi, herkes gibi, bizler gibi. Bu senden istediğim tek bedel."

Anlatmanı istiyorum, hatırlamak istiyorum, tüm kopuk şeritleri birleştirmek istiyorum. Söz verdim fakat parmak aralarımdan akıp gitsin istiyorum. Ne yaptığımı bilmiyorum, bizi tanımıyorum.

Sözlerini yazdım, şimdi senin için yangını başlatacağım.

15. Bahçe, Limeda'nın HaykırışlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin