Gençlik yıllarında aldığı özel derslerin ve müziğe olan büyük tutkusunun sayesinde, babasının kendisine üniversiteyi bitirdiği zaman hediye olarak aldığı kuyruklu piyanosunun tuşlarına ahenk ve özenle basarken, O, gözlerini kapamış, kendi iç dünyasının ruhunu dingin bir şekilde tatmin ediyordu, Bach'ın Fa minör Largo piyano eserini kendine özgü bir tavırla yorumlarken.......sakin bir Cumartesi akşamının ilerleyen saatlerinde.
Profesör Doktor Kadri Şemdinli ; Toplum Bilim ve Ruh Bilim konularında çok iyi eğitim almış, sayısız uluslararası dersler, konferanslar,söyleşiler yapmış, yazdığı kitaplarla da, bu iki konuya bilimsel katkılarda bulunmuş dünyaca ünlü bir bilim insanıydı.
Köklü ve seçkin bir aile de büyümüş olması, O'nun kişisel başarılarına çok etkin bir zemin oluşturmuştu zira ; üç yabancı dil,kişisel bakım ve donanım,genel kültür, genel bilgi dağarcığı, hayata gerektiği oranda ciddi yaklaşım ve değer verme gibi ve daha nice konular, O'nun , girdiği her ortamı aydınlatan ve derin çekim gücü olan kişiliğinin temel noktalarını oluşturmaktaydı. Bekardı ve hiç bir zaman evlenmeyi de düşünmemişti. Emeklilik yaşı yaklaşmasına rağmen, çok diri ve güçlü bir vücuda sahipti.
Çaldığı eserin son notasını nazik bir dokunuşla bitirdikten sonra, kapalı gözlerini hafifçe açan profesör, piyanonun hemen yanında bulunan sehpanın üzerindeki, özenle sakladığı yaşlanmış şaraplarından çıkarttığı 32 yıllık kırmızı Kavaklıdere şarabından hafif bir yudum alarak, gözlerini yeniden hafiften kapatıp, bu lezzeti ruhunda hissetmeye başlar, dudaklarını hafiften birbirine sürterken.
Aniden, sessize aldığı cep telefonunun titremesiyle gözlerini açıp, cevap vermek için ayağa kalkar.
Arayan kişi, eski öğrencilerinden, Doçent Doktor Faruk Subaşı'dır. Uygunsa şayet, kendisini ziyaret etmek istediğini belirtir Profesöre.
'' Ne demek, elbette. Bekliyorum. '' diye olumlu yanıt veren profesör, telefonunu kapatıp, şarabına geri döner ve bir yudum daha alır.
Her ne kadar, öğretmen-öğrenci ilişkileri yıllar öncesi bitmiş olsa da, ikili belli aralıklarla ilişkilerini, dostluklarını sürdüregelmiştir.
Fazla geçmeden, Doçent Subaşı gelir.
'' Hızlı geldin. Ne güzel. Buyur bakalım. '' diye Profesör Şemdinli, eski öğrencisini oturma odasına doğru eliyle buyur eder.
'' Kusura bakmayın lütfen hocam biraz ansızın oldu. Umarım rahatsızlık vermedim size. '' diyerek mahcup bir şekilde kanepeye hafifçe oturur Doçent Subaşı.
'' Seni gördüğüme çok sevindim. Aslında inanır mısın bir süredir seni arayıp, davet etmek istiyordum. Ne iyi yaptın gelmekle. '' karşılığını veren profesör, eski öğrencisine şarap ikram eder.
Doçent Subaşı, yarım gün bir devlet üniversitede ders vermenin yanı sıra, Emniyet Müdürlüğü Cinayet Masası'na da bazı suç dosyalarında danışmanlık yapmaktaydı. Eğitim alanı, Ruh Bilimi idi ve kendisi de, ülkedeki başarılı bilim insanlarından biriydi.
Sohbetleri devam eder, koyulaşır. Ancak profesör, sohbetleri esnasında, eski öğrencisinin sanki bir konuyu açmak istediğini ancak cesaret edemediğini hisseder.
Koyulaşmış sohbet çözünmeye yüz tutar.
Profesör Şemdinli bu fırsatı doçent için değerlendirip, ilk adımı atar : '' Canını sıkan bir şey mi var? Konuşmak istediğin bir konu? ''
Doçent Subaşı' nın çekinik suskunluğu kendini kısmen de olsa belli eder.
'' Abi kardeş gibi de konuşabiliriz istersen? '' diye üsteler profesör.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KISADAN HİKAYELER
General FictionÖlüm...hayat...gizem...değişim...aşk...hüzün...gerilim...korku...bilim-kurgu.....